30 Haziran 2008 Pazartesi

Şafaktan Gün Batımına

Hava çok sıcak, rüzgar ise fıslamıyordu. Dışarda ise sadece başı boş bir kaç kedi miyavlıyordu. Şehir bu bunaltıcı ortamda uyumaya çalışıyor ama beceremeyip yatakta dönüp duruyor gibiydi. Denedikçede hava dahada yapış yapış bunaltıcı geliyordu. Fakat bu havayı ve durumu umursamayan biri şehrin aksine hareket ediyordu.

Sanki erken saatte bir işi var gibi güneş yeni yeni doğarken uyanmıştı. Hatta vücudu bile yataktan çıkmak istemiyorken kendisi ile savaşarak kalkmak konusunda inat etmişti. Zorda olsa doğrulup yüzünü kaşındıran sakallarını sıvazladı. Bu arada hala uykulu odan beden istemsiz olarak esnedi. Uzun zamandır esnerken bu kadar gerinmemişti. Neredeyse bütün kasları kasılmıştı.

Kendine gelmek ve temiz hava almak için camı açmayı düşündü. Tüm gece boyunca klimanın serinlettiği oda camın açılması ile bir anda sıcak ve ağır bir hava ile doğdu. Bu havanın etkisi ile bir anda ter içinde kalınca; camı açtığına lanet etti ve derhal tekrar camı kapayıp. Güneşin karşısındaki iki taraflı apartman sıralarının arasından uzanan yolun üzerine doğuşunu izlemeye başladı.

Önce turuncu alevin ucu belirdi. Sonra yavaş yavaş bu turuncu kenarlı alev topunun ortasındaki sarı renklerde kendini göstermeye başlamıştı. Sırf şu güneşin doğuşu bile gün içinde havanın nasıl olacağını gösterir gibiydi. Neredeyse güneş bile sıcaktan bunalmış gibi duruyordu. Aklı olan ama dışarda işi olmayan birinin dışarı çıkmak istemeyeceği cinsten bir gün gelecek gibi gözüküyordu.

Ama işi olmamasına rağmen pek aklı olan biri değildi. Bu manzara bile onun inatçı yapısını bozamamıştı. Güneşin doğumunu izlerken biraz ayılsada gözlerini hala tam olarak açmakta zorlanıyordu. Odadan çıkıp banyoya gitmeye karar verdi. Dışarı çıkmadan önce soğuk bir duş ile hem dışarıdaki sıcağa daha iyi dayanacak hemde ayılabilecekti.

Duştayken şarkı söyleyen insanlarından olmadığından daha ziyade düşünüyordu. Yapacak başka bir şeyi olmadığından geçmişi düşünüyordu. Fakat geçmişte yaptıklarından iyi yada kötü pişmanlık duymuyordu. Sadece şunu farklı yapsam sonunda ne olurda yada bu olay başıma gelmese şu anda nerede olurdum gibi şeyler geçiyordu aklından. Başka bir deyişle kendini oyalamak için böyle bir yol bulmuştu.

Duşta geçen 30 dakikadan sonra parmakları morarmaya başlayınca çıkması gerektiğini anladı. Duştan çıktı vücudunu kuruladı ama saçlarını sadece taramkla yetindi. Sonra dışarıda giymek için kısa kollu bir gömlekte birde kot seçti. Sonra ağır ağır giyinmeye başladı. Giyindikten sonra acele acele bir şeyler yiyip sonunda evden çıkmaya hazır hale geldi.

Kalktığından beri bu kadar vakit geçirdiğinden şimdi sokaklar uyandığındaki gibi huzursuz bir uykuda değil bilakis yoğun bir insan kalabalığı ile doluydu. Sıcağa rağmen koyu renk elbiseler giyerek işe gitmek zorunda olan insanlar. Rahat giyinebilmiş olsalarda ellerindeki dershane dosyaları ile pırangalanmış sınav mağduru öğrenciler ve bunlar gibi amaçlı yada amaçsız pek çok kişi artık kendini sokağa atmıştı.

Ama onun ne bir amacı nede dışarda olmak için bir nedeni vardı. Sadece tek başına olmamak için sokaklarda, kalabalığın içinde yalnızlığı tercih etmişti. Kafasında pek bir şey olmadan bir oraya bir buraya dolanırken geçen kış kadıköyde karların içinde dolanırken kestanecide önüne atlayan tipi görünce bir an karşısına çıkıp yaptığın ayıp değil mi demek istesede bu ona bile fazlasıyla delice gelmişti.

Bu olaya fazla takılmamaya çalışarak kadıköy sahile oradanda Haydarpaşa'ya geçmişti. Saatte ilerlemiş ve öğlen olmuştu. Gardaki restorantta öğlen yemeği yiyerek zamanını değerlendirmeyi hep çok severdi zaten. Sonra restoranda oturduğu masanın hemen karşısında ilk baharda garda gördüğü sevgilileri görmüştü. Bu sefer ikiside üzgün görünmediğine göre adam gittiği yerden geri dönmüş olamlıydı. Bu durumu izlerken masaya gelen yemekle beraber gözleri ve zihni tekrar kendi masasına döndü.

Yemeğini ağır ağır ve afiyetle yedikten sonra kendisini iskelenin yanındaki büfenin kenarındaki masalara attı. İskelenin girişini çok net gören masasına oturalı beş dakika olmamıştıki yanaşan vapurdan çok hoş siyah saçlı bir kız çıkmıştı. İster istemez gözü kıza takılmıştı. Kız ise kafasını kaldırıp vapura bakıyordu. Daha sonra oda kızın baktığı yere bakınca vapurun ön tarafındaki açık koltuklardaki genç adamı görmüştü. Kızın vapurdan inerken ona baktığına göre herhalde sevgilidirler diye düşündü. Ne şanslı oğlan dedi bir anda bunu nasıl sesli dediğine kendi bile inanamayarak.

Daha sonra sıcağa meydan okuyan ılık meltemle biraz kendine gelsede içinden bir ses kalkıp gezmesini söylüyor gibiydi. Bu sese rağmen yinede orada bir kaç saat kalmayı başarmıştı. Şimdi ise eve dönmeden önceki saatlerini kalabalık ve cıvıl cıvıl bir yerde geçirmek en iyisi gibi gözüküyordu. Çünkü içindeki ses artık bu konuda oldukça istekli davranıyordu.

Moda'daki çaybahçeleri bu iş için en uygun yer gibi gözüküyordu. Genelde daha erken gitsede bu gün oraya biraz geç gittiğine hiç pişman olmamıştı. Oraya vardığında ise öğleyin hep denize en yakın masada oturup kendisi gibi etrafı izleyen genç çocuğun aslında orada çalışan biri olduğunu görünce etrafına belli etmesede şaşırmıştı. O çocuğunda tıpkı kendisi gibi boş gezenin boş kalfası olduğunu sanıyordu. Anlaşılan dünyada herkes onun kadar amaçsız değildi.

Bunları düşünürken genelde o çocuğun oturduğu masaya doğru götürdü ayakları onu. Daha sonra çocuk yanına gelip siparişini sordu. O bir anda sanki hayatında ilk defa biri ona soru sormuş gibi şaşırarak irkildi. Ardından kendini biraz toparlayarak soğuk bir limonata istedi. Çocukta gülerek derhal dedi ve masadan uzaklaştı.

İşte gün boyunca beklediği an gelmişti. Sabah büyük bir keyifle doğuşunu izlediği güneşin şimdide yine aynı keyifle batışını izleyecekti. Güneşte onu kırmamış ve orada geçirdiği 2 saatin sonunda turuncu ucunu denize değrdirmişti. O anı sanki büyülenmiş gibi izliyordu. Daha rahat görebilmek için güneş gözlüğünü taksada güneşe direk bakmak mümkü değildi. Ancak çok kısa anlarda gözlerini oraya dikebiliyordu. Yinede bu kısa anlar ona sonsuz gibi geliyordu.

Derken masasında biriken üç boş limonata bardağını almaya gelen çocuk yaklaştı ve "başka bir arzunu var mı" diye sordu. Daha önceki ilk soruşunda yaşadığını belkide 10 kat büyük bir irkilmeye yaşasada bu sefer daha hazırlıklı gibiydi. Anında kendine hakim oldu ve hesabı istedi. Gerçekten güneş batarken bugün ilede ilgili hesabını kesmişti. Birden içine dolan huzurla beraber hesabını ödeyip yeniden evine doğru yola çıktı. Bu arada neredeyse tamamen batmakta olan güneşede yanındaki insanların şaşırmalarına aldırış etmeden "yarın sabah yine görüşeceğiz" dedi.

Hiç yorum yok: