4 Haziran 2008 Çarşamba

Boğaz Vapuru

Hava soğuktu ama pek aldırış edecek gibi gözükmüyordu. Yeterki oturacak kuru ve rüzgardan azda olsa korunaklı bir yer olsa yeterdi. Soğuk havanın böyle bir manzarada yüzüne vurmasının bile ayrı bir zevki vardı. Ama tüm bunlardan daha önemli ve güzel olan soğuk havada kimse vapurda açıkta oturmakttan hazzetmezdi. Onun dışında kimse.

Sadece bir kaç sigara müptelası yada bir kaç okulu erken kırmış liseli gençler olurdu. Böylece kafasını dinlemek ve manzaraya dalıp gitmek için önünde 25 dakikası olacaktı.

Gemi Karaköye yanışırken, iskeledeki genç adam bunları düşünüyor, bir yandanda tek kulaklığını taktığı MP3 playerından müzik dinliyordu. Geminin yanaştığı ve yolcularını yavaş yavaş boşalttığını gören iskeledekiler ufak ufak birazdan açılacak olan kapının önünde kalabalık olmaya başlamıştı. Ama o kalabalığa karışmadı. Onlardan 4-5 adım geride iskeleyi ayakta tutan 30 kadar kirişin ikisinin arasında volta atmayı tercih etmişti.

Zaten kalabalığa karışmayı sevmezdi. Hem az sonra yapacakları için bu kalabalığın bir parçası olmaya gerekte yoktu. Nasıl olsa kimse onun gideceği yeri tercih etmeyecekti. Gerçi bu konuda daha öncede yanılmıştı ama iyice emin olmadan böyle kalabalıklara dalmamayı tercih ediyordu. Ne var yani en fazla önünde yada yanında gıcık bir adam oturacaktı. O kalabalığa karışmasıda buna bir çözüm getirmeyecekti.

Bunları düşünürken kapının hemen solunda kalan büfeye baktı. Bir adam aceleyle soğuk sandviç alıp kalabalığa karışmaya can atıyordu. Çok saçma diye düşündü genç adam sanki vapurdanda alamayacaktı buradan alacağı şeyi. Gerçi insanları geneldede anlayamazdı, buda bir istisna değil herhalde diye düşündü.

Sonunda kapılar açıldı. Tıpkı beklediği gibi insanlar kapıya bir hırsla yüklendiler. Sanki gemi onları almadan kalakacaktı. Bunları düşünürken ister istemez bir sırıttı. Sonunda kalabalık kendini gemiye atınca oda ileri doğru atıldı. İki tane tahta zımbırtı konulan ana giriş yerine daha soldaki tekliyi tercih etti. Daha sonra dar basamaklı demir merdivenden geminin önündeki açık kısıma çıktı. Bekledği gibi bir manzara vardı karşısında. Arkadaki beyaz boyalı demir ile kapatılıp önüde görebilmek için 3-4 cam açılan yere bir kaç sigara tiryakisi oturmuştu. Sol taraftaki can kurtaran sandalının olduğu yere den gelen koltuğa ise liseli sevgililer tünemiş birbirlerine sarılıp kikirdiyorlardı.

Genç adam bu banzarayı daha öncede görmüş gibi bir halde merdivenden ilerledi sağ tarafa doğru gelip kapalı kısmın ikinci sırasında gemiye bakan yönde denize en yakın ikinci yere oturdu. Kulağında olmayan kulaklığı çıkarıp kulağına taktı. Artık dış dünyadan gelen uyarıcıların önemli bir kısmında kurtulmuştu. Arkasından belli belirsiz gelen nikotin kokusunu ise dert etmiyordu. Nasıl olsa sigara bitecek ve arkasındaki orta yaşlı takım elbiseli adamda üşüyerek içeri girmeye karar verecekti. Nereden mi biliyordu. Genelde bu hikayenin sonu hep böyle biterdide ondan.

Rüzgarın sert ve direk üzerine doğru gelmesinden dolayı genç adam paltosunun içindeki eşofman üstünün kapşonunu kafasına çekti ve ipleri ile bağlayarak kaymasını engelledi. Ellerini ise yarı parmaklı eldivenleri yeterince ısıtıyordu zaten.

Gemi biraz sallanmıştı. Bu artık iplerin çözüldüğüne ve az sonra kalkacaklarına dair bir işaretti. Hala karşısındaki yere kimse oturmamıştı zafer yakındı. Bir kaç dakika içinde bu yolculukta keyif seviyesinin ne olacağı belli olacaktı. Oda ne? Yoksa merdivenin başında bir karartı mı görüyordu? Evet bu karartı yavaş yavaş yükselmeye başladı. Siyah uzun saçlar. En azından karşımda güzel bir kız otursun oturacaksa diye düşündü genç adam. Gerçektende çok güzel bir kız yukarı doğru çıkıyordu. Soğuktan dolayı mı yoksa gerçekten doğuştan mı olduğunu genç adamın anlayamadığı açık bir teni vardı. Çok narin ve ince bir yürüyüş şekli vardı. Kış soğu nedeniyle giyilen o kalın mont ve kota rağmen kızın bu denli yumuşak ve akıcı hareket etmesi genç adamı şaşırtmıştı.

Kızı fazla incelemiş olmalıki rüzgardan gözlerinin önünü kapatan saçlarını düzelttiğinde kız genç adamın olduğu yöne doğru baktı. Bu durum genç adamı hem utandırmış hemde sevindirmişti. Çünkü bir ihtimal bu kız onun karşısına otururdu. Böylece boğazın o eşsiz manzarasına eklenen harika bir detay olurdu.

Kız gerçektende genç adamın olduğu yere doğru ilerliyordu. Genç adam az önce kızın ona baktığını fark etmesinden sonra bakışlarını elinden geldiğince gizleyerek ne tarafa gittiğini kestirmeye çalışıyordu. Bu arada sağına baktığında Topkapı Sarayını gördü. Bu manzarayı ne zaman görse her ne yaparsa yapsın bırakıp bir süre buna bakardı. Nedenini bilmediği bir şekilde Sarayın denizden görünüşü onu büyülerdi. Belki orda yaşanmış olayları hayal etmesinden belkide sarayın insanı şaşırtan dış görünüşünden bir türlü kendini alamıyordu.

Tam kendini toparlayıp önüne baktığında tekrar az önceki gibi kontrolünü kaybetmişti. Az önce gördüğü ve nereye gittiğini hesaplamaya çalıştığı kız tam karşısına oturmuş ve boğaz manzarasına bakıyordu. Bir manzarayı izlerken bir insan bu kadar mı güzl bir manzara olabilir gibi ne anlama geldiğini kendisininde tam anlayamadığı bir şeyler düşündü.

Tam o arada gemi Avrupa yakasından uzaklaşmış. Boğazın tam ortasında duruyordu. Bir taraftan ikinci köprü tarafı gözükürken genç adamla kızın oturduğu taraftan denizdeki Marmaray inşaatı gözüküyordu. Genç adam kıza usulca baktı. Onun nereyi izlediğini anlamaya çalışıyordu. Kız sanki Üsküdar tarafına bakmaya çalışıyor gibiydi.

Genç adam o yöne bakmaya başlayınca birden eskileri hatırladı. Çocukken babası onu değişklik olsun diye işine götürürken vapur Üsküdar iskelesinede uğrardı. O iskelenin kalabalığı nasılda ilginç gelirdi ona. Hatta korkuturdu. Belki şimdilerde kalabalıklardan uzak kalma isteğinin kaynağında bu olay vardı. Kendisi ile ortak hiç bir yönü olmayan (aynı tarafa yürümek dışında) bunca insanın arasında olmak ona yanlızlıkların en büyüğüymüş gibi geliyordu. Bununda çocukluğunda gördüğü manzara ile bir ilişkisi olamazdı herhalde.

Genç adam bunları düşünürken gemi Haydarpaşa limanına yaklaşmıştı. Sol taraflarında uzun dalga kıran belirmişti bile. Genç adam bu dalga kırana çıkıp yürümenin hep nasıl bir şey olduğunu merak ederdi. Bir çok kayanın üstüne beyaz betondan yapılmış dar ve düz yolda yürümek sağında ve solunda sadece deniz olması ne kadar ilginç olurdu diye hayal ederdi.

Bu arada kızında onla aynı şeye bakması genç adamı şaşırttı. Belki oda tıpkı kendisi gibi bir hayal kuruyordu. Bunu düşünürken kendini tutamadan sırıtmaya başladı. Kız tam o anda genç adama baktı. Onu kıkırdarken görünce oda bir an şaşırmış gibi olsada, sanki neden güldüğünü anlıyorum gibi bakarak gülmekle gülmemek arası bir ifadeye büründü.

Tam bunlar olurken gemi Haydarpaşa İskelesi'ne yanaştı. Haydarpaşa Garı diye içinde geçirdi genç adam. Hayatında trene binmemişti. Ama yinede bu gar nedense onun en sevdiği yerlerden biriydi. Hayatında o garın etrafından yarım saatten fazla kalmamış olsada her oraya geldiğinde kendini evindeymiş gibi hissederdi. Binaya baktığında ise zamandan ve o andan soyutlanır derinlere dalar giderdi. Ne kadarda hayal perestim diye düşündü genç adam.

Tam kızın nereye baktığını anlamak için ona bakacakken. Kızın merdivenlerden aşağıya indiğini gördü. Onun kalkmadan önceki son bakışlarını görmek isterdi. Midesine bir yumruk yemiş gibi hissetti kendini ama yinede mutluydu. Bu karanlık ve kasvetli havada her şeye rağmen çok güzel bir 20 dakika geçirmişti.

Kızı belki iskeledekiler arasında görürüm diye onlara bakınmaya başladı. Sonrasında ise hiç beklemediği bir şey oldu kız iskeleden çıkmak üzere demir kapıların oraya varmıştı. Ama gemiye doğru tamda genç adamın olduğu yere bakıyordu. Hatta genç adam tam kendi gözlerinin içine baktığını hissetti. Kız sanki ona onca mesafeden elveda ve güzel yolculuk için teşekkürler der gibiydi.

Genç adam bu an karşısında bir an için ne yapacağını şaşırdı. Boğaz manzarası, Haydarpaşa Garı yada Topkapı Sarayı hiç biri şu manzara kadar onu etkilemedi, etkileyemezdide. O anda gemi iplerini toplamaya ve hareketlenmeye baktı. Genç adam kız Garın o uzun beyaz merdivenlerinden içeri girip kaybolana kadar arkasından baktı.

Sonrasında aklına Fight Club filminden bir replik geldi.

"Tyler sen bunca yolculuk içinde karşılaştığım en iyi tek porsiyonluk arkadaşsın"

Hiç yorum yok: