6 Ocak 2010 Çarşamba

2010 Ekranı

Habertürk'ün sitesinde 2010'nun ses getirecek filmleri hakkında bir şeyler görünce bende hem orada gördüklerimin bir kısmı emde bunlar haricinde beklediklerimin bir listesini yapayım dedim. Listeyi en çok beklediklerime göre yapmadığımı daha ziyade ilgili haberdeki sıra ve sonrasında aklıma gelme sıralarına göre yaptığımı belirteyim. Filmlerin resimlerini tıkladığınızda fragmanlarına ulaşabilirsiniz.


1) Tron Legacy



Film hakkında fragmandan konusu ile ilgili çok fazla şey anlaşılmayabilir ama yinede bana Aeon Flux'u yer yer hatırlattı. Tabi bu tür film hakkında araştırma yapmadan atıp tutmalar ne kadar isabetli bende bilmiyorum ama ilk aklıma gelenide belirtmeden edemedim. Fakat tam anlamı ile görsel bir şölen olması bile dikkatimi çekmesi için yeterli oldu


2) Up In The Air



Bu senenin önemli oscar adaylarından biri olduğu hakkında bazı şeyler okumuştum. Hava alanı ve uçaklarla çok haşır neşir olması nedeniyle The Terminal'ı ailenin anlamını tam olarak kavramayan esas oğlanı açısından da Cast Away, Family Man ve The Game gibi filmleri hatırlattı. Fragmanıda gayet hoş ve beklenmesi gerekecek bir filmin habercisi gibi.


3) The Lovely Bones



Öncelikle fragmanın başında Peter Jackson'ı gördüğde ne oluyoruz dedim. Kendini özel efektle Gollum fiziğine mi getirdi sandım. Distrcit 9 için yapılan bir kaç röportajında da onu zayıflamış görmüştüm. Ama şimdi daha dikkatli bakınca erimiş resmen dağ gibi Yeni Zelandalı. Neyse sululuğu bir kenara bırakırsak. Önemli bir romandan çevrilmiş çok lezzetli görsel sahneleri olan yer yer gerilim ve dedektifliğede kayan bir drama ile karşı karşıyayız sanırım.


4) Invictus



Clint Eastwood büyük oyuncu olduğu kadar büyük yönetmen olduğunu her çektiği filmde kanıtlamıştı. Bu sefer gerçek hayattan sportif bir hikayeyi konu edinmiş kendine. 1995 Dünya Rugby Şampiyonasında başarıya ulaşan Güney Afrika Milli Takımı ve kaptanının çabaları ile Nelson Mandela'nın ülkeyi bir araya getirme çabaları üzerine oldukça hoş bir film bizleri bekliyor.


5) Iron Man 2



İşte kişisel favorim olan filmlerden biri. İlk Iron Man filminin başarısı nedeniyle bu filmdende son derece umutluyum. Fragmanda Mickey Rourke'un peformansını oldukça beğensemde Whiplash olarak ne kadar aktif bir kötü olacak onu merak ediyorum. Ayrıca sonunda tek sahnede de olsa War Machine'ide gördüm onada ayrıca mutlu oldum.


6) Robin Hood



Russel Crowe rolünün gereklerini (Christian Bale kadar abartmadan tabi) çok rahat yapabilecek bir oyuncudur. Ridley Scott'un aksiyon ve bol kapışmalı filmleri her zaman izlemeye değer olmuştur. Bu nedenle ortaya çıkacak filminde son derece iyi vakit geçirteceğini düşünüyorum. Sanırım senaryo konusunda da bildiğimiz hikayeyi biraz değiştirecekler gibime geliyor.


7) Prince Of Persia: The Sands Of Time



Benim yaşımdakiler için ilk Prince Of Persia oyunu unutulmazdır. Böyle bir oyun efsanesinin filmi sonunda geliyor. Senaryo konusunda çok beklentim yok. Fakat görsellik olarak son derece doyurucu ve hatta vay be dedirtici bir film geliyor demek mümkün.


8) Salt



Bana fazlasıya Bourne serisi ile Wanted'ı hatırlatan bir film olmuş gibi geldi. Angelina Jolie'de Tomb Raider filmlerinden sonra bu tür rolleri çok rahat kıvırabileceğini kanıtlamıştı. Ehh böyle tek kişilik ordu kıvamında ajanların filmleride son derece moda olduğundan bu filmde bu sene dikkat çekecektir.


9) Inception



Christopher Nolan çok fazla film çekmiş bir yönetmen değil. Ama çektiği neredeyse her film ses getiriyor. Özellikle The Dark Knight ile çıtayı öyle bir yere çıkardı ki bu film bence sırf bu nedenle bile dikkat edilmesi gereken bir yapım. Ayrıca fragmandaki görüntülerde hakikaten çok acaip vurucu.


10) Sherlock Holmes



İşte serideki bir diğer beklediğim filmde budur. Guy Ritchie zaten çok sevdiğim bir yönetmendir. Ehhh Robert Downey Jr.'da Iron Man ve Tropic Thunder ile kariyerini yeniden toparladı. Filmde kahramanımızda Sherlock olunca ortaya çıkan karışım muhakkak görülmesi gerken bir fim çıkmış. Özellikle Guy Ritchie tarzı geyikler filmde kullanılırsa çok daha leziz bir film olurdu.


Evet bunlar dışında illaki unuttuğum filmler yada yazmaya üşendiğim filmler vardır (The Legion, Pandorum, yakında gösterime girmiş olan yada girecek olan Zombieland ve Avatar: The Last Airbender) onlarıda boşlamayınız diye uyarımı yapayım ve bu yazımıda noktlayayım.

4 Ocak 2010 Pazartesi

Alternatif Hayallerdeki Haybeden Alternatifsiz Hayatlara Çoktan Seçmeli Şahitlik Anları

I

Her yılbaşı bari bu seferkinde kar yağsın derdi içinden. Bari bu seferki yılbaşında şu yabancı filmlerdeki tadında bol karlı, kardan adamlı bir yeni yıl ambiansı yaşayayım diye hayıflanırdı. Kafasında bunlar dolanırken dışarı bakmak için cama gitti. Camı açtığında buz gibi hava camdan yüzüne adeta bir tokat gibi çarparak girmişti. Nefesini ağzından verip buhar çıkıp çıkmadığını görmek istedi. Bu soğuk havalardaki en büyük zevklerindendi.

Nefesini verdiğinden ağzından çıkan buhar havada uzaklara doğru bir an süzüldü bir an kayboldu. Evet sıcaklık kar için uygun gözüküyordu. Kararmış havada yıldızlar görünüyor mu yoksa hava bulutlu mu anlamak için kafasını yukarı kaldırdı. Tek bir yıldız ve hatta ay bile gözükmüyordu. Gökyüzünü sanki simsiyah bir yorgan kaplamış gibi görünüyordu.

Saate baktı; onbir buçuğu biraz geçiyordu. Hani yerler diz boyu olmasada arabaların camlarını filan beyaz görse ağaçların üstünde beyaz bir örtü olsa ona yetecekti.

Gözlerini kapadı. Hayale daldı. Gökyüzünden beyaz bir nokta usul usul aşağı düşmeye başladı. Sonra bir tane daha, sonra iki, üç ... böyle devam etti. Birden bire etraf beyaz tanelerle dolmaya başladı. Tıpkı çizgi filmlerde özene bezene çizilen o mükemmel kar taneleri gibiydi bu yağanlarda. Onlar gibi mutlu etmişti en azından onu bu yağış. Bunları düşünürken gözlerini çok fazla kıstığını ve artık şakaklarının acıdığını fark etti.

Gözlerini açtığında hayal ettiği ve en çok arzuladığı şeyle karşılaştı. Gerçi hayalindeki gibi mükemmel taneler yağmıyordu. Daha ziyade minik deterjan gibi ufak taneli bir kar yağıyordu. Ama bu mühim değildi sonunda istediği oluyordu ya gerisi mühim değildi. Saate baktı gece yarısına beş dakika vardı.


II

Hayatla daha dorğusu sorumluluklarla pek arası yoktu onun. Elinde olsa İn To The Wild filmindeki çocuk gibi ilk fırsatta kendini simgeleyen her şeyi yakıp bilinmezlere karışmak isterdi. Yinede yılbaşlarını severdi. Nede olsa yılbaşı demek yeni bir başlagıç demekti. Her sene kendine bir söz verirdi. Bu sene öncekinden farklı bir şey yapacağım diye. Gerçi bu zamana kadar pek sözüne sadık kalamadı. Ama önemli olan o yeni başlangıçları yapabilme umuduydu.

Yaşadığı hayat onu sıktığından yada olmak istediği imrendiği hayalindeki kendisi olamadığından böyle bir umuda bir hayalperestin umuduna bir başka alternatife ihtiyacı vardı belki. Belkide sadece yaşamadığı hayatları kaçırdıklarını kaçırmak istemediğinden bunu yapmak istiyordu.

Artık bu sene kendine dürüst olmak niyetindeydi. Bu sene kendini değiştirmek için verdiği sözü tutmaya daha doğrusu o yaşamadığı hayatlardan en azından birini yaşamak zamandı geldi diye düşündü. Bir an acaba bu durum yılbaşı gecesi alkolün verdiği yüksek cesaretin etkiside olabilir mi acaba diye içindne geçirdi.

Fakat bu sefer farklı hissediyordu. Her sene aynı sınava girip aynı şıkkı işaretleyip aynı notu almaktan bıkmıştı. Doğru yada yanlış artık bir alternatif denemek daha doğrusu yaşaması gerekiyordu artık.

Peki ya şu anki hayatı ne olacaktı. Bir düzeni vardı. Yapması gerkenler yada uğrunda bir şeyler feda etmesi gereken şeyler vaardı. Ama asıl fedakarlık bilinmeyen için bilineni feda etmek şu hayatı farklı kılar diye düşündü. Yıllardır öylesine dediği şeyler sonunda kendine bir anlam ifade etmişti.

Bilgisayarının başına oturdu. Bir dünya haritası açtı. Gözlerini sımsıkı kapadı. Hayaller aktı aklından gözlerine, o sırada parmağını kaldırdı ve bilgisayar ekranında herhangi bir yere dokundu. Gözünü açtı. Gördüğüne gülümsedi ve bir havayolu şirketinin sitesini açtı.


III

Kalablıklar içinde olması yanlız olmasına engel değildi. Etrafından akıp geçen insanlara bir dekor muamelesi yapıyordu. Bazen dünyadaki son insan olduğunu sanıyordu. Fakat bu fikir onu asla korkutmuyordu. Bilakis bu düşünce bu hayal onun hayatına devam etmesini sağlıyordu.

Yinede bu dekor dediği insanlarla arasında mesafeler olsada bazen onlara misafir oluyordu. Daha doğrusu onların hayatlarına misafir olmayı, onların yaptıklarını izlemeyi seviyordu. Sanki karşısında devasa bir sinema perdesi vardı ve oda çok gerçekçi bir film izliyor gibi hissediyordu.

Dünya üzerinde kalan son insansın kendini yanlız hissetmemesi için herhalde bundan daha iyi bir eğlence bumlası pek mümkün değildi.

Yine bir yeni yıl arifesinde canı başka insanların hayatına şahit olmak istemişti. Halbuki tek başına sessiz sakin sahilde kapkara denizin adeta bir karadelik gibi parlak şehir ışıklarına karşı durmasını izleyerek yeni yılı karşılamayı hayal ediyordu.

Fakat hayatın güzel yanıda belkide buydu. Hiç bir zaman her şey planlanarak hareket edilemiyordu. Süpriz olgusu hayatı eğlenceli yapıyordu.

Şimdiden sahile inmişti bile ama içindeki o bastırılamaz istek sağolsun gerisin geri kalabalık caddelere vurdu kendini.

Caddeler ahh o kalabalık caddeler. Gerçektende çok kalabalıktı ama o kadar insan arasında çok az izlenmeye değecek hikaye vardı. Şahit olunmaya değecek bir hayat arıyordu yana yakıla. Tam o sırada yanından biri geçti. O kadar dalgındı ki neredeyse ona çarparak geçecekti. Önce kesin sarhoştur bu dedi ama yürüyüşü hiç sarhoş gibi değildi.

Kafası başka bir yerde olmalıydı yoksa bir insan bu kada bilinçsiz bir şekilde bir yere böyle gidemezdi. Aradığı şeyi bulduğuna kanaat getirdi. Artık aradığını bulmuş olmanın verdiği rahatlıkla takibe başladı.

Daha önce fark edememişti fakat bu yollar kendisine çok tanıdık geliyordu. Çünkü bu yoldan az önce geçmişti. Takip ettiği onun geldiği yere sahile gidiyordu. Bu onu dahada çok şaşırttı. O sahile sık sık inerdi ama ilk defa birinin oraya kendisi gibi yanlız kalıp şehrin akıp giden hayatına şahitlik etmeye gelen bir başkası olabileceğini düşünmeye başlamıştı.

Bu düşüncelerle adımları yavaşlamışken takip ettiğinin aksine hızlanmaya başladığını fark edince oda hızlanmaya başladı. Hani o koşturup giden dönüp arkasına baksa kendini takip eden birini görüp korkabilirdi. Fakat bu umrunda değildi. Merakı onun her şeyi göze alabilecek hale getirmişti.

Tüm bunlar olup biterken sahil görünmüştü. Yolun sonu gelmişti. Artık merakı en son raddeye varmış neler olduğuna bir an önce şahit olmak istiyordu. İzlediği cebinden ufak bir şişe çıkardı ve bir yudum aldı şişeden sonrada yılbaşına dakikalar kalmışken manzarayı seyretmeye daldı.

Artık yanına gitmesi gerektiğini fark etti. Sahilin başından yavaş yavaş onun oturduğu banka ilerledi. Şehre şahit olmak için bundan güzel yer bulunamaz herhalde dedi. Bankta oturan biraz şaşkın birazda korkmuş şekilde başını kaldırıp bunu benim dışımda düşünen olmaz şu dünyada bir tek ben varımdır sanıyordum. Şu dünya sanıdığım kadar büyük değilmiş dedi.