25 Temmuz 2010 Pazar

Beyaz Perdeden Yansıyanlar #2 Mr. Sidney Shaw

Zamanında bir seriye başlamıştım. Filmlerden bazı sahnelerin resimleri üzerinden filmleri yorumluyordum. Öncelikle dürüst olalım; şu ana kadar sadece bir kez bunu yaptım. Ama bundaki esas sebep bir türlü hangi filmi seçeceğime emin olamamdı.

Bu gün evde tek başıma geçirdiğim gün boyunca bol bol filmlerle haşır neşir olma şansım olduğundan bu konu başlığı hakkında sonunda ne yap acağım da bulmuş oldum.

Blogda defalarca Guy Ritchie filmlerini sevdiğimi hatta filmlerinden alıntıları yazı başlıklarımda bile kullanmış biri olarak onun filmlerinden birini izlerken bu seriyi canlandırmaya karar vermem beni pek şaşırtmadı. Asıl ilginç olan hayatıma ilk defa 2000 yada 2001 yılında Öss için gitmek zorunda olduğum sıkıcı dershane ortamında okulumdan da çok yakın arkadaşım olan birinin bana Vcd'sini verdiği (evet o zamanlar Dvd benim için çok çok çok yabancı bir kavramdı) Snatch filmini değilde aynı tarzdaki son işi olan RockN'Rolla için bunu yapmaya karar vermem oldu.
Lafı daha fazla dolandırmadan sadede gelirsek karşımızda olan filmin afişi
ile işe başlayalım
Snatch ile karşılaştırınca çok daha ışıl ışıl duruyor ne yalan söyleyeyim.

Filme geçecek olursak;

Filmin esas oğlanları OneTwo ve Mumbles burada kanun dışı olmayan ilk büyük işlerindeki tek kanunsuz konuda yani belediyedeki görevlinin imar izni çıkarma konusunda sorun yaşadığını öğrenirler. Yüzlerindeki o çaresiz ve mahvolduk ifadesinin ise asıl nedeni sadece işlerinin olmaması değil bu iş yüzünden borçlandıkları Lenny'e borçlarını nasıl ödeyeceklerini bilmemelerinden.



Londra'nın yer altı dünyasında mevzubahis imar ve inşaat olduğundan her şey Lenny'nin elinden geçer. Bu nedenle bir önceki resimde mutsuz olan ikilimiz sadece şanslarının yaver gitmediğini düşünürken Lenny'nin yanında duran Archie nelerin döndüğün bizzat farkında olduğundan ve onunda zamanında içinde olduğu ortamdan kurtulmaya çalışan ikiliye Lenny'nin kumpas kurarak hem onları borçlandırıp hemde inşaatı kendi üstüne alıp ardından belediyedeki çalışana imar izni çıkarttırması hiç hoşuna gitmiyordu. Lenny içinse eski tanıdıkları aldatmak hiç bir zaman sorun olmamıştı.


Zaten Lenny için esas mesela şehirde yeni projesi için kısa sürede imar izinleri çıkarm
ası gereken Rus Victor'un paralarından ne kadar büyük kısmını cebine atabileceğiydi. Lenny her ne kadar hala yer altı dünyasında en korkulan kişi olduğunu sansada yeni dünya düzeninde artık güç paranın sahibindeydi. Yani güç "yeni votka, viskyi" Lenny'e uzatan Victor'daydı. Bu arada atlamayalım filmin kilit elemanlarından biri olan Victor'ın uğurlu tablosu bu görüşme sonrası Lenny'e ödünç veriliyordu.


Erkekler arasında bir sorun çıktığında bu genelde bir kadın nedeniyle olur. Bu hikayede ise sorunun kaynağı olan hanım ise sıkıcı hayatından bunalmış Victor'ın k
endisinden fazlasıyla hoşlandığı muhasebecisi Mrs. Baxter idi. Paraya ihtiyacı olan OneTwo ve ekibi Wild Bunch'a patronunun Lenny'e vereceği paraları çalmasını teklif eder. İşte bir çok farklı sorunun birbiriyle çakışmasıda burada başlar.




İlk seferde çalınan paralar Mrs. Baxter'ı yeterince heyecanlandırmamış olacak ki ikinci transferde de paraların patronundan çalınması için OneTwo ve Wild Bunch'ı kiralar. Tabi bu sefer işin içinde tehdit edilince geri adım atacak muhasebeciler yerine savaş suçlusu iki insan azmanı Slav'ın paraları koruyacağını söyleseydi aşağıdaki resimde olanlar asla olmayacaktı.



Ekip ilk soygunu ne kadar kolay yaptıysa ikincisinide bir o kadar zor yapabildi. Neyle vurursanız vurun tekrar ayağa kalkıp size saldıran iki eski savaş suçlusunun elinden paraları alıp kaçmanın bir bedeli vardır. OneTwo tren yolunda kaçarken bu bedeli düşünmemişti.


İşte daha önce düşünmediği bedel daha sonra müzik dinleyerek dinediği o anda kapısından içeri girivermişti. İnsanın ne olduğunu anlayamadığı ama az sonra tamamen çaresiz kalacağı o anı yaşamak üzereydi.

O çaresizlik anında bazen kapınızda beliren bir başka düşman bir anda dostunuz olabilir. Archie OneTwo'nun kapısından girdiğinde de durum tam olarak böyleydi.

Fakat son yüzleşme anı gelip çattığında Puzzle'ın tüm parçaları olan OneTwo, Lenny Archie ve Johnny eteklerindeki taşları döktüğünde Lenny'nin eski tanıdıkları aldatmada neden zorlanmadığını çok net bir şekilde anlayacaklardı.

Bir filmi anlatırken aslında filmi fazla anlatmamak diye bir kavram varsa bu yazıyla bir nebze olsun o kavrama bir örnek olmuşumdur diye düşünüyorum.

4 Temmuz 2010 Pazar

Farkına Vardıklarım

Öncelikle farkına varacağınız gibi tasarımda ufak değişiklikler yaptım. Özellikle Blogger geçenlerde tasarım konusunda sunduğu yeni opsiyonlar sonrasında bu durum biraz kaçınılmaz oldu sanırım. Yazıların okunabilir olması konusunda mümkün olduğunca titiz davrandım. Yinede sorun varsa gelecek uyarılara rehberliğinde gerekeni yaparım.

Neyse bu ufak bilgi notundan sonra yazacaklarımıza geçmek lazım. Bu aralar dikkatimi çeken bir şey varsa oda geçmişte yaptığım bazı şeyleri artık daha farklı yapmaya eğilimli olduğumu fark ettim. Sonuç olaraksa hazır başlamışken aslında pek çok yeni şeyin farkına vardığımı gördüm. Bunları paylaşmak eğlenceli olur diye düşünmeden edemedim. Lafı uzatmadan başlamak lazım herhalde.

Bu cuma yaklaşık 8 ay sonrasında ilk defa saçlarımı kestirdim. Normalde böyle bir durumda saçlarımı kestirmeye karar vermem bile en az 3-4 hafta sürerdi muhtemelen. İlginçtir Sonisphere'den sonra bir anda bu saçlar tamamdır artık kestirme zamanı geldi diyiverdim bir anda. Ondan sonrada ilk müsait olduğum zamanda da kısaltıverdik saçları. Böyle kararları eskisi gibi muallakta bırakmadan karar verdiğimi fark etmek beni memnun etti.

Blogu yazmaya başladığımda yapı olarak biraz agresif biri olduğumdan bahsettiğimi hatırlıyorum. Hatta zaman zaman kendimin bile sonrasında hatalı olduğuna inandığım pek çok çıkışımda olmuştur sevdiğim insanlara karşı. Son 6-7 aydır ise normalde beni çıldırtacak şeylere karşı çok daha sabırlı davranıyorum. Fakat sonunda yine patlama noktasına geldiğimde tavırlarım çok fazla değişim yaşamamış onuda bir kaç kez test etme şansım oldu. Yinede daha sabırlı bir insan olmak oldukça güzel bir şeymiş.

Öğrencilik hayatımın ardından o dönemlerime baktıkça zamanında yaptığım hataların bile bu gün yapmış olduğum için mutlu olduğum şeyler olduğunu görüyorum. Hatalar insanı kesinlikle yaptığı doğrulardan daha fazla belirleyen sonuçlara yol açıyorum sanırım.

Hazır Dünya Kupası başlamışken oradan bazı farkındalıklarım da oldu elbette. Her şeyden önce Vuvuzela'dan kesinlikle nefret ettiğime kanaat getirdim. Bizim ülkemizdeki Zurna gibi bir müzik aygıtının olduğu ülkelerde ancak bu müzik aletinin çakması olacakbilecek bir ses çıkaran Vuvuzela'nın sevilmesi imkansız.

Dünya Kupası konusunda bir başka şey daha varsa oda artık Ömer Üründül'ün çekilmediğidir. Hayır futbol yorumculuğu zaten yeterince kötüyken son zamanlarda kendisinin şirketinin ülkemiz distribütörküğünü yaptıkları Burger King'de eski lezzetinin, menü boyutlarını kaybetmesiyle (hele şu McDonald's ile yarışmak için bir menü fiyatına iki menü kampanyasına geçtiklerinden beri Steakhouse dışında hiç bir ürünleri gözüme hoş görünmüyor. Steakhouse'un ise tadı kesinlikle ilk zamanlarındaki gibi değil) ve en önemlisi küçük gibi görünmesine rağmen nerdeyse tüm soslarını para ile satmasına (yinede pek çok şubede olur mü öyle şey dendiğinde bedava olarak sosları almanız muhtemel) çok sinir olduğumu fark ettim.

Bu blogu boşladığımda kendimi çok önemli bir şeyi yapmayı unutmuş gibi hissettiğimi fark ettim. Buda burayı zaman zaman boşlamış gibi görünsemde asla bırakmayacağıma dair bir işarettir umarım.

Hazır dizilerin sezon finali yapılıyorken bu senenin en iyi yerli dizisi benim açımdan Geniş Aile oldu. Muhtemelen Kaygısızlar'dan beri gördüğüm en sağlam absürd komedi dizisiydi. Ana karakter haricindeki pek çok yan roldeki oyuncuda çok başarılı oldu. Yabancı dizi olaraksa her ne kadar zaman zaman erotizm mevzusunu çok abartsada senaryosunu özellikle 7. bölümden feci şekilde geliştiren Spartacus: Blood and Sand çok ilgimi çekti. Gerçi Flashforward'da bazı bölümlerde çok ciddi bayıklaşma sorunuyaşamasa hem ikinci sezonu görecekti hemde en beğendiğim dizi olacaktı.

Sonisphere festivalinde geçirdiğim üç günde fark ettim ki (evet festivale gittim ve bunu belirtmek için yer arıyordum sonunda dayanamadım burada açık açık yazayım dedim) hafiften yaşlanmışız ama yeni nesil müziğin imaj kısmına daha düşkün olmuş sanırım.

Ve de son olarak fark ettim ki bu yazıyı burada sonlandırmak en güzeli olacak herhalde.