12 Temmuz 2011 Salı

Watchmen'de Rorschach'in anlattığı bir hikaye vardı. 
 
"Sürekli mutsuz olan bir palyaço bir gün bu durumu için doktora gider. Doktor ona şehirdeki ünlü palyaçonun şovunu izlemesini tavsiye eder. Palyaço bunu duyunca iyice hıçkırıklara boğularak ağlamaya başlar ve zorlukla doktora ama o palyaço benim der."
 
Bu konu nereden çıktı kısmına gelirsek; son zamanlarda  gördüğüm en absürd dizilerden biri Leyla ile Mecnun'un sezon finalinden bahsetmek gerek. Diziyi izleyenlerin bileceği gibi İsmail abi gibi ülkemiz televizyon tarihine geçebilecek bir karakter içeren bir yapım söz konusu.
 
İsmail abi hep parlak (parlak derken hakikaten parlak ve simli inanılmaz renkler söz konusu) renkli elbiseler giyen, sık sık boğazdan geçen gemilere el sallayıp bir kuru yük gemisi bekleyen ve hemen herkesin yardımına koşmaktan çekinmeyen biridir.
 
Bu açıdan baktığınızda son derece komik ve absürd bir karkterle karşı karşıyayız gerçekten de. Ama bazen tüm o esprilerin altında hiçte komik olmayan gerçekler vardır. Bazen kişi yaşadığı acıları mütemadiyen gülerek ve işi adeta delilğe vurarak  unutabiliyor. 
 
 
İşte bu İsmail abi'nin geçmişinde de bu yaptığı hareketlerin son derece acı sebepleri vardı. Annesinin onu ve babasını renksiz bir hayatları olduğu için terketmesinin sonucu olarak inanılmaz derecede renkli giyinmeye başlamıştır.
 
Babası ölüm döşeğinde onu evlatlık verirken bir gün gemi ile gelip onu alacağını ama o zamana kadar arkadaşlarının ve anılarının onun en önemli şeyleri olduğunu söylemesi ise onu yardımsever ve sürekli boğazda gemilere el sallayan biri yapmıştı.
 
 
İşte hayatta bazen böyle oluyor. İlk bakışta gülmekten kendini alamadığınız şeylerin üstünü kazıdığınızda gördükleriniz o kadar insanı güldürecek şeyler olmayabilir.
 
Gerçektende acıların üstünü bu şekilde örtmeye çalışmak hayatı daha bir yaşanılır kılıyor bana kalırsa. 
 
İnsan acıları ile yaşamayı bu şekilde öğreniyor zaman zaman. Evet belki çocukça ama hepimiz sık sık çocuk olmak istemiyor muyuz zaten.
 
Belkide bu isteğimizin sebebi bu çocuksu acıların üstesinden gelme yöntemidir.
 
O gemi gelecek İsmail abi ...

Bazen Sadece Bir Şeyler Demek Bile İyi Gelebilir

- Çok soğuksun dedi.

+ Olur bazen öyle çok takılma dedim.

- Olacak iş mi o dedi.

+ Neden olmasın ki bazen insanın ruhu böyle yansır dışına dedim.

- Nasıl yani dedi

+ Bazen insanın içi çekilir, böyle bir şey hissetmez ya; işte o vakitlerde soğuyuverir insan dedim.

- Atıyorsun dedi.

+ Ne atması; hiç bazen hayat sana boş gelmez mi, hiç dünya yansa umursamadığın zamanlar olmaz mı dedim.

- Bilmem hiç kendimi yorgun hissetmedim o kadar dedi.

+ Yorgunluk mu? Ne yorgunluğu bahsettiğim şeyin ne alakası var yorgunlukla dedim.

- Eee insan sadece yorulduğunda hissiyatsızlaşmaz mı ki dedi.

+ Bazen senle sohbet etmek ağızda çok kötü bir tat bırakıyor biliyor musun dedim.

- Sende bazen çok kabalaşıyorsun dedi.

+ Çevrene karşı duyarsızlaştığında ister istemez kabalaşabiliyorsun bazen dedim.

- Neden öyle oluyorsun peki, bu hayatta sana zevk veren hiç bir şey yok mu sanki dedi.

+ Senle bu sohbetlerimiz var mesela dedim.

- Şaka mı bu dedi.

+ Biraz şaka biraz gerçek dedim.

- Ne yapmaya çalışıyorsun anlayamıyorum. İyi bir şey mi dedin yoksa kötü mü anlayamıyorum dedi.

+ Benim demek istediğimde işte bu zaten. Bazı şeyleri uzun süre nedensiz ve amaçsız yapmaya başlarsan yaptıkların sende bir bıkkınlık yaratıyor. Gittikçe olan biteni umursamaz oluyorsun dedim.

- Bu konuşma yapmak istediğin bir şey mi yani dedi.

+ Bilmem açıkçası konuşmaya başlarken amacım eğlenmek değildi ama ne yalan söyleyim anlatmak; böyle birilerine açılmakta iyi geldi hakikaten dedim.

- İyi en azından mutlu olmuşsun bari dedi.

+ Bilmem olmuşumdur herhalde dedim.

- Bak hala ne diyor dedi.

+ Bu sefer cidden şakaydı dedim.

Güldü, güldüm, gülüştük ...

Güneşin boğazın üstünden yavaş yavaş Avrupa yakasına inmeye başladığı o sihirli anlardan biri daha böylece uçup gitmişti.