29 Nisan 2008 Salı

Vurulmak

İnsanlar hayatları boyunca bazı şeyleri kolay unutamazlar. Başlarına gelen şeyden ziyade ilk anda gördükleri adını koymanın mümkün olamayacağı türden unutulmaz olaylardan bahsediyorum. İşte o anlarda olan durumu vurulmak denir. Ben bu deyime bayılıyorum. Neden seviyorum derseniz, işte buna çok güzel bir cevabım var.

Vurulduğun o ilk an vardır ya işte o ilk anda hissetikleri insanın hayatı boyunca başka bir durumda hissedemeyeceği bir durumdur. Ha bu arada insan sadece başka bir insana vurulmaz bazen çok istediği bir şeye yada çok güzel bir eserede rahatlıkla vurulabilir. Her neyse dediğim gibi asıl bahsetmek istediğim şey neye vurulurdan ziyade vurulmak nedir o duygunun insanda hissettirdikleri nelerdir gibi konulardan bahsetmeyi amaçlıyorum.

Lafı bu kadar dolandırdıktan sadede ufak ufak gelmenin vakti geldi. Hayatta güzel olarak nitelendirilebilecek pek çok olayda bir süpriz unsuru vardır. Sanırım beklenmeyen bir şeyin olması insanda bir mutluluk patlamasına neden oluyor. Önceden hazırlıksız olarak yakalandığın o anda karşına çıkan şey seni senden alır. Allahım bu ne dersin. Bir anda uğraştığın başka bir şey varsa o önemini yitirir gider. Çünkü karşında kelimelerle ifade edemeyeceğin çok başka bir şey vardır. Öyle anlar biz faniler için büyülüdür. Zamandan boyuttan soyutlanırsın, her şey her yer silinir bir tek o ve sen varsındır (burdaki o sadece bir insan olmaz bunu tekrar belirtme gereği hissediyorum)

Bazı insanlar bu konuda çok şanslıdır, bazıları ise bu tür durumları ile hayatlarında o kadar az karşılaşır ki o an geldiğinde ne olduğunu bile anlayamazlar. Ben ise bu konularda pek bahtsız sayılmadığıma inanıyorum. Yada çok farklı şeylerden gördüğüm anda etkilenme derecesinde maymun iştahlı biriyim. Yinede her seferinde bu duyguyu hissettiğimde kendimi çok çok özel hissederim. Bu durumda olay konusunda tecrübe ile bir doyuma ulaşılmıyor. En azından bende böyle bir durum yok çok şükür.

Peki ya bu duyguyu paylaşmak gerekir mi derseniz. Ben bu konuda biraz bencilim sanıyorum. Öyle bir durumda bu duyguyu mümkün olduğunca kendime saklıyorum. Fakat bu duygular paylaştıkça artan değerler. Ne yazıkki bu konularda ben o olgunluğu gösteremiyorum.

Neyse daha bir çok şey yazmak isterdim ama görüyorum ki bu dediklerim üstüne ne desem dönüp dolaşıp aynı yere gelecek gibi duruyorum. O nedenle herkese böyle güzel duygular yaşayabilmesi dileğiyle mevzuyu burda bağlamayı uygun görüyorum.

24 Nisan 2008 Perşembe

Kader ve İnat

Genel olarakkendimde sevdiğim ama sevdiğim kadarda sinir olduğum özelliğim inatçılığımdır. Bazen o kadar inatçı olabilirim ki kendime zarar verecek bir konuda bile geri adım atmayabilirim. Bunu neden yapıyorsun zorun ne diye soran bir insana ise elle tutulur mantıklı bir cevap verebileceğimi sanmıyorum. Kendimi bildim bileli tavrım duruşum hep böyle oldu.

Ama bazen hayatta öyle anlar olurki inat etmek için ortada bir nedeniniz kalmaz. Beklediğiniz şeyin gerçekleşmeyeceğini ne kadar istemeseniz ne kadar kabul etmeyi reddedsenizde fark edersiniz.

İşte bende şu aralar benzer bir durumdayım. Olmayacağını aşağı yukarı bildiğim ama umut fakirin ekmeği hesabı acaba olur mu diye inat ettiğim ve birazda hayal gücümle süslediğim bir durumun artık gerkeçleşmesinin milyarda bir ihtimalle bile olmayacağını fark ettim.

Açıkça söylemek gerekirse bu farkediş nedeniyle çok mutlu olmadım. Fakat artık çok daha huzurluyum. Olmasını ne kadar çok istesemde gerçekleşmeyecek bir olay için yel değirmenlerine ejderha diye saldıran Don Kişot gibi değer kendimde dahil kimse tarafından anlaşılmayacak bir kahramanlık yapacağıma bu durumdan doğan yaralarımı bir an önce tedavi edip yoluma devam edebileceğim. İçimde acı var ama en azından artık bilincim açık. Ne yapmam gerektiğinin farkındayım.

Kendi adıma işin en acı verici yanı ise aslında ortada yapmış olduğum hemen hiç bir şey yok. Sadece kafamda kurduğum ütopik bir hayal var. Bu hayali ilk kurmaya başladığımda pek gerçekleşeceğine inanmıyorum. Ama yeterince uzun süre hayal kurduğunuzda gerçek hayatta en ufak detaydan manalı manasız anlam çıkarmaya başlıyorsunuz. İşte o noktada hayal önce ahhh keşkeye, daha sonra acabaya ve en sonunda allahım ne olu olsuna doğru gidiyor. Bu yolda ilerlerken gerçeği fark etmek gerçekten bir şey yapıp sonuçta beklediğin sonucu alamamaktan daha beter.

Bir şeyler yaptığında en azından efor sarf ettiğin için o kadarda üzgün olmuyorsun. En azından elimden geleni yaptım ama olmadı ne yapalım deme lüksün oluyor. Fakat benimki gibi bir durumda şunu şöyle yapsam acaba ne olurdu sorularını günde belki yüz defa kendine soruyorsun. İşte acı olanda bu sorulara cevap verememek.

Yinede tüm bu acıya ve acabalara rağmen pişman değilim. Tamam belki bazı şeyleri yapsam belki (çok çok çok) küçük bir ihtimal olaylar farklı gelişebilirdi. Ama gerçeği fark ettiğimde bir şey daha fark ettim böyle bir olayın gerçekleşmesi sanırım kaderimde yoktu. Çok daha kendimi kaptırıp daha fazla harap olmadan bir noktada kendime ne yapıyorsun sen diyebilmem iyi oldu. Öyle bir duruma gelip fark etseydim o gerçeğin üzerimdeki etkisi daha yıkıcı olacaktı.

Şimdi ise sadece hafif bir buruklukluk ve küskünlük hissediyorum. Tabi büyük bir hayalkırıklığını saymama gerek var mı bilemiyorum. Ama yinede biliyorum ki hayat devam edecek. Yarın olmasada daha sonraki yada ondan sonraki gün daha iyi hissetmeye başlayacağım.

Hem önümde hayatım için çok kritik bir dönemeç var. Hazır bu duygularla iken kendi adıma tutunacak harika bir dala sahibim. Uzun zamandır olmadığım kadar motive olmaya açığım. Bu nedenle kafamı belli noktaya odaklanıp hedeflerime ulaşmak için acımı kullanmak şu an için benim için en iyi tedavi olacak gibi görünüyor.

Hem belki gelecek bana güzel şeyler getirir kim bilebilir ki

21 Nisan 2008 Pazartesi

Kara Kutu

Bazen düşünmeden edemiyorum. Hayatta olan biteni kafaya çok mu takıyorum diye. Fakat işin aslı daha farklı daha bireysel gibi görünüyor. Muhtemelen pek çok insanın rahatlıkla yaptığı dertlerini paylaşabilme yada kafasındakileri birebir söylemesi gereken kişiye söyleyebilme yeteneğine pek sahip değilim.

Gerçektende pek çok tanıdğım bana yada daha yakın gördükleri insanlara dertlerini, kafalarını kurcalayan şeyleri yada sırlarını anlatabiliyorlar. Bu sayede tavsiye alması yada karşısındakininde ona söyledikleri hakkında cevabını öğrenebilmesi yada en azından içindekileri dökme gibi farklı rahatlama ruhsal yada düşüncesel olarak içini boşaltabilme şansına sahipler.

Bense bunun yerine her şeyi içime atmayı tercih ediyorum. Sorunum mu var kendi içimde ölçüp tartıp çözmeye çalışıyorum. Birine bir konuda açılmam ve ondan bu konuda bir cevap almam mı gerekiyor, bu diyaloğu kafamda en az 100 kez canlandırıyor ama sonunda gerçeğe (çoğunlukla) dönüştüremiyorum. Yada en basitiden kendimi efkarlığı hissediyor ve biraz içimdekileri dökerek rahatlamak mı istiyorum çoğunlukla gider yanlız kalabileceğim bir yerde boş boş manzaraya bakar bazende kendi kendime konuşurum.

Bunda ne var böyle insanlar yok mu hiç diyebilirsiniz. Fakat diğer insanların dertlerini dinlediğinizde onların bir şekilde işin sonunda yaşadıkları rahatlama hissini gözlerinde görünce insanın içinde taşıdığı yük dahada ağır gelmeye başlıyor. Aslında bu tür bir ana ihtiyaç olmadanda bu durumdan insan kolaylıkla rahatsız olabiliyor. Hayatta insanlar başka insanlarla ilişki kurarken motivasyonlarından biride paylaşımdır. Ben bu paylaşımın bir yönünde aksadığımdan hep kendimi insanlara olmam gerekenden daha uzak görüyorum.

Bu yakınlık uzaklık hesabındanda kötüsü ise insanın içindekilerin insanı yiyip bitirmesi. Onca olan biten yada kafanda olmasını umduğun şey varken sen bunları dışarı yansıtmayıp içinde tuttukça dahada ağırlaşıyor. Bazen bu yükü gerçekten taşıyamacağına inanıyorsun. İşte o anlarda asıl kötüsü oluyor daha önce bu yükü üstünden hiç atmadığından ne yapacağını bilemiyorsun. Buda seni dahada umutsuz yapıyor.

Peki ben bunla nasılmı mücadele ediyorum. Çoğunlukla hayatı basit ve yüzeysel yaşamaya çalışıyordum. Eskiden bu yöntem efektif ve kolay geliyordu. Fakat benim hayattan beklentilerim depiştiğinden çok daha karmaşık ve gelişmiş şeylerle uğraşmam gerekiyor. Ancak bu beklentiler ve hedeflere yardım almadan tek başına ulaşmak hem hiç kolay değil hemde oldukça yıpratıcı. Fakat yinede hala tek bildiğim yolla bunları yapmaya çalışıyorum.

İlerisi için umutlu olmama neden olan şeyse bu durumun farkında olmam. Pek çok hastalık yada bağımlılıkta önce durumu kabullenme ile tedavi başlar derler. Umarım bu anlamda şu anda içinde bulunduğum farkındalık duygusuda gelecekte daha dışa açık ve içinde bu kadar çok şey biriktirmeyen bene dönüşmemi sağlar.

10 Nisan 2008 Perşembe

Öylesine Bir Yazı

Hayatımda çok planlı yada ne yapacağını çok bilen biri olmadım. Genelde önüme bir hedef koyduysam ona ulaşmak için genelde hayat beni hangi yöne götürürse o taraftan ulaşmaya çalışıyorum. Şu andada tam olarak bunu yapacağım. Yani aklımda yazmak için netleşmiş yada uzun zamandır yazmak istediğim bir şeyler yok. İşin ilginç yanı beni bu satırları yazmaya motive bir şey olmadan bunu yapabiliyor olmam. Cidden şu anda bu yazının sonunda nereye gideceğim yada nelerden bahsetsem hiç ama hiç planlamadım.

Zaten farkındaysanız bir türlü lafı bir yere bağlayamıyor dolandırdıkça dolandırıyorum. Neyse bir yerden itibaren toparlayacağım. Hah buldum bir şeyler. Bu bahar mevsimine girdiğimizden beri kendimi pek bir tuhaf hissediyordum. Ama havalar düzeliyor diyemi yoksa geçenlerdeki yazı ile içimdeki azda olsa kendime itiraf edebildiğimdenmidir nedir 2-3 gündür çok daha iyi çok daha pozitif hissediyorum.

Uzun zamandır kafamı kurcalayan sorunlar ile artık baş ederken nedense daha pozitifim. Bu aralar korktuğum yapmaktan geri duyduğum şeyleri yapabilecek cesareti kendimde bulabilir gibiyim. Sanırım doğum günü depresyonu ve kışın insanın üstüne çöken o karamsarlıktanda arınmış olmam faydalı oldu muhtemelen.

Hangi nedenden böyle bir düzelme oldu bilmiyorum ama bu yeni bakış açıma bayılıyorum diyebilirim. Tabi bu arada bazı umut verici şeylerde hayatımda oldu ama bunlar hem çok kişisisel hemde çok tek taraflı olduğundan daha ben bile nasıl yorumlayacağımı bilemiyorum. Bundan dolayıda buraya bundan daha açık yazamam. Fakat kafamdaki senaryolardan en optimisti olursa 2008 benim için çok unutulmaz bir yıl olacak. Aslında en kötümser senaryoda bile bu yıl benim için çok fazla ilklere gebe olacak.

Her ne olursa olsun uzun zamandır ilk defa gelecek için bu kadar heyecanlanıyorum. Yavaş yavaş kendime hedefler koyuyorum. Her şeyden önemlisi olması çok çok çok çok çok zor olsada gelecek hakkında çok güzel hayallerim var. Sanırım beni motive eden o sürekli olaylara daha gülünecek kısmından bakan şeyde bu gelecekten beklenilerim. Her ne kadar olsun yada olmasın bir şeyler hakkında bir beklenti bile insanı mutlu edebiliyor.

Böyle bir yere geleceğimi tahmin etmiyordum ama sonuçta söz bir yere getirip bağlayabildim. Gerçekten beklediğimdende iyi oldu hatta. Sanırı bu işi gidere dah açok sevmeye başlıyorum.

9 Nisan 2008 Çarşamba

Yol Kenarı

Sabahları erken kalkmayı sevmem. Hele birde benim gibi sabaha karşı yatmaya alışkınsanız, 9 gibi kalkmak sizin için ciddi anlamda kabus gibi bir şey olacaktır. Her neyse öyle yada böyle bu gün bir belgeyi onaylatmak için okula erken saatte gitmek zordundaydım. Oflaya puflaya uyandım. Belki uyanırda kendime gelirim diyerek isteksizce banyoya seyirtip yüzümü yıkadım. Korktuğum gibi soğuk derin uyuma isteğimi durduramamıştı. Bu nedenle iyice uyuşup kalmamak için evden kahvaltı etmeden çıkmayı uygun gördüm. Dışarı çıktığımda saat onu geçiyordu. Vakit kaybetmeden durağa gideyimde şu ızdırap bir an önce bitsin mantığının en ateşli savunucularından biri alarak son hız hedefime doğru ilerlemeye başladım. Şansıma durağa geldiğimde benle aynı anda durağa bir Kadıköy otobüsü yanaşıyordu. Her ne kadar ayakta kalacağımı net bir şekilde görsemde yinede vakit kaybetmektense ayakta gitmeyi daha uygun bularak kendimi otobüse attım. Bindikten sonraki ikinci durak olan Yenisahra durağında şu anda bu yazıyı yazmama neden olacak bir şey göreceğimi o an bilmiyordum.

Evet bu sefer üşengeçliğimi yenerek bir şeyler karalamama neden olan şey durakta daha doğrusu durağın biraz ilerisinde dikkatimi çeken bir şey oldu. Otobüs duraktan kalkmış beş metre kadar gitmişken camdan dışarı bakarken bir adam gördüm. Sabahın onunda yol kenarında çimlere oturmuş büyük boy efes dark bira için bir adam gördüm. Bir an adam ile kendi durumumu karşılaştırdım. Muhtemelen o adam hayatı boyunca istediği pek çok şeyi başaramamış, berbat bir evde belkide kendi gibi berbat bir hayatı olan v arkadaşları ile oturan, kuvvetle muhtemel herhangibir ailesi olmayan ve o içtiği birayı nasıl aldığını tahmin etmenin zor olmayacağı türden bir adamdı.

Fakat şu anda ben dolu bir otobüste elimdeki dandidirik bir belgeyi öğlen tatilinden önce öğrenci işlerine onaylatmak sabahın köründe bir dünya yol gidecektim. Belki tembelliğin alemi yok diyebilirsini ama o anda hayatının muhtemelen tamamında bir kaybeden olan adamı feci şekilde kıskandım. Tamam belki hayattaki lüks zevklerden çok uzak bir yaşamı olduğu belli ama sabahın köründe bira içecek kadar hayatı boşvermişlik ve o trafik cinnetinde bir yere yetişmeye çalışanların stresini izleyerek vakit geçirmek benim o an yapmaya çalıştığım şeylerden çok daha çekici geliyordu. Sorsan eminim o adamda benim yerimde olmak ve geleceği hakkında bir umuda sahip olmak isterdi ama benimde o anda onun yerinde olmak isteyeceğimi bilse acaba ne hissederdi.

7 Nisan 2008 Pazartesi

(Kendini) Bilirkişi

İnsan hayatının pek çok bölümünde kendine bir hedef seçebilir yada kendini bilir. Özellikle belli yaş dönemlerinde insanlar gelişir ve olgunlaşır. Fakat bu genelde tüm insanlara olur bu yazıyı yazma sebebim ise bu durumun bende pek bu şekilde işlememesidir. Durumu açıklama için şöyle bir örnek vermem gerekirse bu yazıyı yazma fikri ilk defa doğum günümde oluşmuştu. Bu yazıyı yazdığım şu anda ise doğum günümden neredeyse 15 gün sonra yazabiliyorum.

Aslında insan bu tür şeyleri bu yaşlarda (Bu arada 24 yaşındayım diye belirtmeliyim herhalde bu noktada) yapar mı bilmiyorum. Bundan 15 yıl önce yirmili yaşlarımın ortasına geldiğimde kendimi iş sahibi başarılı en azından kendi istediklerimi yapabilirim diye düşünüyordum. Şu anda ise hala öğrenciyim ve iş arıyorum. Ama bununda ötesinde benim kendi ile sorunum kafa olarak hala o 15 yıl önceki insandan daha farklı olmamam.

Evet lafı bir hayli dolandırsamda sonunda gelmek istediğim noktaya gelebildim. Pek çok kişi içimdeki çocuğu hala koruyorum diye sevinir. Fakat o içindeki çocuğu korumakla hiç büyütmeden Peter Pan misali hep aynı kafada tutmak ve yaşamak çok çok farklı şeyler. Sadece çizgi film seyretmek yada dizileri takip ederek bir hayat geçirmek eğlenceli geliyor. Fakat bir şey ne kadar eğlenceli olursa olsun yeterince uzun yaptığınızda bundan başka şeyleride denemek istiyorsunuz. Fakat asıl sorun yapmaktan sıkıldığınız şeyleri o kadar uzun süreli yapınca başka bir şey nasıl yapılır bilemiyorsunuz yada daha dürüst olmak gerekirse yapmaya üşeniyorsunuz.

Daha önceki kısımlarda bu yazıyı yazma fikrimin aklıma geldiği dönemle yazabildiğim an arasındaki farktan bahsetmiştim ya işte ondan daha ciddi bir örnek vermek gerekirse geçmişte hayatım için önemli olan ve çok çok sıkı çalışmamı gerektiren pek çok durumda bile çalışabileceğimin en minimumunu çalışmıştım. ÖSS için, Üniversitedeki son senemdeki finaller için yada Masterdaki ilk ders yılım için hep aynı şey geçerliydi. Bu araya kadar bunda ne var diyebilirsiniz. Fakat bu saydıklarımdan rahatsız olan ben iş başvurularındaki sınavlar için bile hala çalışmak için kendimi motive edemiyorum.

Hayatımın iplerini elime alabilmem adına belkide karşılaşacağım son büyük engel ile karşı karşıyayım ama 10 yaşında bir çocuk kitapların başına geldiğimde dur ya şunuda seyredeyim ondan sonra çalışırım ondan sonra araya bir başka şey daha girer ve en iyisi ben yarın çalışayım demeye başlarım. İşin kötü kısmı o yarın bazen sınav günü bile olabiliyor.

İnsanlar genelde olgunluğun ilk belirtisi sorumluluk almak derler. Ben yaptıklarımın sorumluluğunu üstlenmekten kaçmıyorum ama bir yetişkin olma sorumluluğumdan ise köşe bucak kaçıyorum. Yanlış anlamayın kendimden istediğim şey somurtuk yaşından çok daha fazla gösteren uyuz bir tip olmak değil. Zaten istesemde olamam. Ama hayatımda eğlendiğim kadar o eğlence tarzını yerini boyutunu yada cinsini belirleyebilecek derece olgun olabilmek. Hala kelime oyunlarında espri yapmak sorun olmaz ama bunu bütün gün boyunca yapmak yerine zor bir günün sonunda o günün stresini atmak için yapınca eminim daha mutlu olacağım.

Evet kulağa saçma geliyor belki ama eğlecen zor bir dönemin ardından geldiğinde gerçek anlamını buluyor. Sürekli boş ve gereksiz işler yapıp eğlence peşinde olduğunda olay tamamen bir rutin halini alıyor ve ister inanın ister inanmayın eğlenceli şeyler bile rutinleştikçe tanrım bunu neden hala yapıyorum dedirtiyor.

Kendimi belki biraz fazla suçluyorumdur diye düşünmüyorumda değil aslında. Sonuçta az yada çok çalışara bu zamana kadar hep koyduğum hedeflere bir şekilde ulaşabildim. Şimdi ise önümde bu güne kadar yaptıklarımın sonucu olarak son ve belkide hepsinde önemli bir hedef var. Belkide bunun gerçek anlamda bağımsız bir ben olabilmemden önceki son hedefim olmasından dolayı daha önce hissetmediğim bir korku ve endişe içindeyim. Fakat nedeni olursa olsun şu anda durduğum noktada ne kadar boş vaktim olsada sürekli bir şeyleri kaçırdığımı, bir şeyler yapmak için geç kaldığımı hissediyorum.

Özelliklede arkadaş çevrendeki bazı insanlar evlenmeye hazırlanırken yada çok ciddi ilişkiler içindeyken sen hala ne zaman olgunlaşırım hesabı yapıyorsan içinde bulunduğun durum ne kadar eğlenceli olursa olsun durup bir ne oluyor neden böyle değilim diyorum. Gerçi süper ciddi bir hayat tarzına bürünmek gibi bir hedef zaten ilerisi içinde yok ama en azından bu yazı başından beri belkide 20-30 kez dediğim gibi benim olgunluktan anladığım hayatta her türlü kararı alabilecek alt yapıya sahip olabilmen. Başka bir deyişle kendi başına toplumun bir parçası bir birey olabilmek. Yoksa ben karakterimden gayet memnunum, insanları etkilemek için içimdeki çocuğu hala kaybetmedim diyenlere içindeki çılgın velet öyle değil böyle yaşatılır diyecek adam olmak istiyorum sadece.

Özetle olmak istediğim kişi ile olduğum kişi arasında devasa farklar yok sadece ona olabildiğince çabuk ulaşmak istiyorum ama bu benim alışık olduğum yöntemlerle yapıldığında istediğim kadar hızlı olmuyor.

Yada bilemiyorum ben hala 24 yaşında kocaman mızmızlanan bir çocuğum bunu seneye daha net tartaacak hale gelirim. Zaten çok dağılmış bir yazıyı sonundada toplarlayabilir miyim bilmiyorum o nedenle laf daha fazla uzatmadan bu noktada kesmek en iyisi ve belkide en olguncası olacak