9 Nisan 2008 Çarşamba

Yol Kenarı

Sabahları erken kalkmayı sevmem. Hele birde benim gibi sabaha karşı yatmaya alışkınsanız, 9 gibi kalkmak sizin için ciddi anlamda kabus gibi bir şey olacaktır. Her neyse öyle yada böyle bu gün bir belgeyi onaylatmak için okula erken saatte gitmek zordundaydım. Oflaya puflaya uyandım. Belki uyanırda kendime gelirim diyerek isteksizce banyoya seyirtip yüzümü yıkadım. Korktuğum gibi soğuk derin uyuma isteğimi durduramamıştı. Bu nedenle iyice uyuşup kalmamak için evden kahvaltı etmeden çıkmayı uygun gördüm. Dışarı çıktığımda saat onu geçiyordu. Vakit kaybetmeden durağa gideyimde şu ızdırap bir an önce bitsin mantığının en ateşli savunucularından biri alarak son hız hedefime doğru ilerlemeye başladım. Şansıma durağa geldiğimde benle aynı anda durağa bir Kadıköy otobüsü yanaşıyordu. Her ne kadar ayakta kalacağımı net bir şekilde görsemde yinede vakit kaybetmektense ayakta gitmeyi daha uygun bularak kendimi otobüse attım. Bindikten sonraki ikinci durak olan Yenisahra durağında şu anda bu yazıyı yazmama neden olacak bir şey göreceğimi o an bilmiyordum.

Evet bu sefer üşengeçliğimi yenerek bir şeyler karalamama neden olan şey durakta daha doğrusu durağın biraz ilerisinde dikkatimi çeken bir şey oldu. Otobüs duraktan kalkmış beş metre kadar gitmişken camdan dışarı bakarken bir adam gördüm. Sabahın onunda yol kenarında çimlere oturmuş büyük boy efes dark bira için bir adam gördüm. Bir an adam ile kendi durumumu karşılaştırdım. Muhtemelen o adam hayatı boyunca istediği pek çok şeyi başaramamış, berbat bir evde belkide kendi gibi berbat bir hayatı olan v arkadaşları ile oturan, kuvvetle muhtemel herhangibir ailesi olmayan ve o içtiği birayı nasıl aldığını tahmin etmenin zor olmayacağı türden bir adamdı.

Fakat şu anda ben dolu bir otobüste elimdeki dandidirik bir belgeyi öğlen tatilinden önce öğrenci işlerine onaylatmak sabahın köründe bir dünya yol gidecektim. Belki tembelliğin alemi yok diyebilirsini ama o anda hayatının muhtemelen tamamında bir kaybeden olan adamı feci şekilde kıskandım. Tamam belki hayattaki lüks zevklerden çok uzak bir yaşamı olduğu belli ama sabahın köründe bira içecek kadar hayatı boşvermişlik ve o trafik cinnetinde bir yere yetişmeye çalışanların stresini izleyerek vakit geçirmek benim o an yapmaya çalıştığım şeylerden çok daha çekici geliyordu. Sorsan eminim o adamda benim yerimde olmak ve geleceği hakkında bir umuda sahip olmak isterdi ama benimde o anda onun yerinde olmak isteyeceğimi bilse acaba ne hissederdi.

Hiç yorum yok: