17 Haziran 2008 Salı

Üç Yanlış Kaç Doğruyu Götürür

Kirli, karanlık, izbe ve rutubet kokan odasına kendini zor attı. Geçirdiği günden sonra bu köpek kulübesinden hallice oda ona kral dairesiymiş gibi geliyordu. Yayları çok uzun yıllar önce kırılmış. İçinden pamuklar dışarı doğru sarkan, üzerinde herhangibir nevresim yada çarşaf olmadığından her türlü lekenin rahatça seçilebildiği şiltesine uzandı. Daracık camı binanın dış yüzeyine konan reklam panosu nedeniyle kapanmıştı. Bu nedenle güneş daha battımı yoksa batmadı mı analmasının imkanı yoktu.

Kapkaranlık odada ışığı yakmadan, kirden ve örümcek ağlarından zar zor görünen tavana bakmaya başladı. Çok değil bundan 2 yıl önce çok başka bir hayatı; hedefleri, hayalleri ve arzuları vardı. Şimdi ise sadece günü kurtarmaya çalışıyordu. Hiç bu kadar çabuk ve dibe düşebileceğini tahmin edemezdi.

Trainspotting filminde Ewan McGregor'un uyuşturucu müptelası arkadaşlarından daha beter bir durumda yaşıyordu. Ama asıl üzücü olan bu hayat ona eskisi kadar koymuyordu. Yeniden düzenli ve güzel bir yaşamı olacağına olan inancını kaybetmişti. Onu en çok içten içe yiyende buydu. Pes etmişti, olanları kabullenmiş ve kaybedenler için gerçek bir rol modeline dönüşmüştü.

Halbuki çoçukken neler hayal etmişti. Zeki ve atak bir çocuk olarak ilerde muhakkak başrılı olacak. Herkesin parmakla gösterdiği ve başarı öyküsünü çocuklarına anlattığı biri olacaktı. Yanlışlar ... Ah o sonu gelmez ve bir kez başladımı sonu gelmez yanlışlar yok muydu. Hayatta hep yanlışların düzeltilebileceğine inanarak büyümüştü. Taki kendi yanlışların en büyüğünü yapana kadar.

O kendine aşırı güvenme hatasını yapmıştı. Kendine çok güvenip yanındaki tüm dostlarını ve onu sevenleri kendine düşmanmış gibi görme gafletine düşmüştü. Onlarda uzak durmaya başladıkça batağa gömüldü. Batağa gömüldükçe dahada dönülmez bir yola girdi. Sonunda kurtulmak istediğinde o yanından uzaklaştırdıkları onu görmezden geldi.

Karma yada adı her neyse artık yaptıklarının sonucu olarak ödemesi gereken bir bedel vardı. Bu bedel bir zamanlar acımadan kendisinden uzaklaştırdığı, kırdığı yada daha kötüsü zarar verdiği insanlardan özür bile dileyemeden yaptıklarını telafi edemeden bu tek hücreli ve ziyaretçisiz zindanda yaşamak olacaktı.

Sınavlarda hep derler 3 yanlış bir doğruyu götürür. Düşününce gerçekten bir doğrunun değeri bumudur. Yada her yanlışın etkisi aynımıdır. Bu işin böyle bir matematiği varmıdır. Dahada önemlisi bu işi formulize edebilmek mümkünmüydü. Eğer öyle olsaydı yaptığı tek hata hayatını yörüngesinden çıkarıp onu bu deliğe sokmazdı.

Peki bunlara neden dayanıyordu. Neden katlanması gerektiğine inanıyordu. Bunun için aklına iki şey geldi ilki adalete olan inancıydı. Yaptığı yanlışın bedelini ödediğinde şans sonunda onunda yüzüne gülecekti belki. Aklına gelen diğer şeyse bu ilk fikrinde çıkış noktası olan şeydi. Umut ... En aptalcasından, en safçasından, en inanılmayacak cinsinden bir umut. İşte onu devam etmeye motive eden tek şey bu kadar basit ve bu kadar uzak bir şeydi. Her şeye rağmen ufacık bir ihtimal bile olsa denemeye değerdi. Nede olsa bu hale gelmesine neden olan şeyde bu umuttan daha büyük bir şey değildi

Hiç yorum yok: