5 Mayıs 2008 Pazartesi

Kaybeden Olmanın Dayanılmaz Hafifliği

Her zaman sahip olduklarım için şükretmeyi bilmişimdir. En azından kendimi bilmeye başladığım ilk andan beri yapabildiği ve yaptığım için çok memnun olduğum bir özelliğimdir bu. Özellikle bu gün bulunduğum noktada olmak için çok fazla şey feda edebilecek insanları düşündükçe şükretmemem abesle iştigal olacaktı.

Her ne kadar bulunduğum noktanın değerinin farkında olsamda hayatımın son 8 ayının önceki dönemi kadar güzel geçtiğini söylemem zor. Şu anda yaptıklarımı (hergün istediğim saatte kalkmak, ders çalışmamak, okul gibi bir soruna sahip olmamak ve hemen hiç bir sorumluluğumun olmaması) bundan 10 yıl önce yapabilsem kendimi dünyanın hakimi gibi hissederdim. Belki bu kadar uzun zamandır yapmasam yine öyle hissederdim. Ama şimdi bu yaptıklarımdan sonra hissettiğim şey çok daha farklı. Kendimi boşlukta, tamamen hiçliğin ortasında hissediyorum. Zaman zaman insanlarla ve kendim dışında dönen hayatla tüm bağımı koparmışım gibi hissediyorum. Modern çağın olanaklarına sahip bir Robinson gibi hissettiğim anlarım oldu.

Yanlış anlamayın daha öncede defalarca söylemişimdir burda herhalde ben aslında yanlız kalmayı yada tek başına olmayı seven biriyim. Fakat bu çok daha başka bir şey merkezi olduğum ve benden başka hiç bir şeyi barındırmayan karadeliğimsi bir evrende olduğumu hissetmek ile biraz insanlardan uzak kalmak çok farklı hisler. Biraz kafa dinlemek ile çıldırtıcı bir sessizliğinde ortasında kalmanın nasıl insan üstünde farklı etkileri varsa bu dediğim farklılığında üzerimde benzer etkileri var.

Daha önce büyüdüğümden şu anki hayat şartlarımın ve yaşam tarzımın bana yeterli gelmediğinden bahsetmiştim. Sanırım bu durumda onun ile bağlantılı bir şey, fakat açıkçası zaman zaman insanı umutsuzluğa ve karanlıkduygulara sürükleyen son derece nahoş bir durum. Benim gibi birinin keşke sabahtan akşama kadar dersim yada bir işim olsa dediğine inanabiliyor musunuz?

Bunu gerçekten ama gerçekten çok istiyorum. Artık yanlız kaldığım anlarda kafamda oluşan şeyler beni eğlendirmek yada mutlu etmek bir yana ciddi anlamda korkutuyor. Geceleri iyice uykum gelmeden yatmak istemiyorum. Aksi halde kendimi yine o boşlukta yapayanlız bulmaktan korkuyorum.

Sanırım bu boşluğu geleceğim hakkındaki korkularımı ifade etmek için kullanıyorum. Benim gibi hiç bir şey kesinleşmeden onun için olumlu düşünmeyen bir yapınız varsa gelecek hakkındada çok fazla endişeniz oluyor. Bu nedenle sanırım bu endişelerim bilinçaltımda bana bir zindan yarattı. Görünen o ki bu zindandan daimi tek kurtuluşum ise yeniden hayatın, zamanın akışının bir parçası olmaktan geçiyor.

Özellikle böyle havaların güzelleştiği dış dünyanın gel bana katıl dediği anlarda bu tür depresif ve karanlık duyguların üstesinden gelmenin en güzel yolu bu gibi gözüküyor. Özelliklede ufak detaylardan büyük anlamlar çıkarbilen biriyseniz (kendime kişisel not bir ara muhakkak bu konu üzerinde bir şeyler karalamalıyım) etrafında daha çok odak noktası olduğunda daha fazla takılacak detaya ve haliyle aklınızı kurcalayacak çok daha fazla konuya sahip olursunuz.

Şu geçirdiğim dönemden çıkardığım en büyük ders nedir diye sorsanız herhalde asla hayata küsmemek ve daima gelecek hakkında kendini motive edecek bir hedefe sahip olmak diye cevap veririm. Hayattan zevk alabilecek motivasyonlar olmasa şu bahsettiğim sonsuz boşluktan hayatımın sonuna kadar kurtulamam herhalde

Hiç yorum yok: