4 Ekim 2008 Cumartesi

Sıkışık Zamanlar

BÖLÜM 1

Saatine baktı. Fazla zamanı kalmamıştı. Adımlarını dahada hızlandırdı. Aslında tür durumlardan hiç mi hiç hoşlanmazdı. Yeniden saatine baktı. Gerçekten çok az zamanı kalmıştı. Uzun zamandır görmediği arkadaşı onu dün çağırdığında onun iki ayağını bir pabuca sokacak bir buluşma teklif edeceğini nasıl tahmin edebilirdiki.

Ama arkadaşı hep böyleydi. Onu en olmadık zamanlarda en olmadık durumlara sokardı. Hatta aylar önce çekip giderkende onu yine olamayacak bir duruma sokmuştu. Buna rağmen hala arkadaş olmalarının nedeni tüm bu olaylara rağmen her ne olursa olsun onun yanında olurdu. Özellikle en kötü ve herkesin kendisine sırt çevirdiği anlarda o hep yanında olmuş ve tek destekçisi olmuştu.

Tüm bunları düşününce biraz acele etmekten zarar gelmezdi. Sonunda varması gereken yere varmıştı. Arkadaşının annesini gördü. Gözlerini güneş gözlüğünün altına gizlemişti. Sorna babasını gördü arkadaşının. Daha sonra tıpkı kendisi gibi arkadaşına son görevini yerine getirmek için gelenleri gördü sırayla..

Arkadaşı dün gece rüyasında ona veda edip onu son kez buluşmak için çağırırken onu soktuğu tüm belalar için özür dilemişti. Eğer onun hayata geri döneceğini bilse tüm bu belalara tekrar bulaşmayı gözünü kırpmadan kabul ederdi. Ama bu arkadaşının onun son kez soktuğu ve bu kez yanında olamayacak belaydı.

BÖLÜM 2

Neden yine işi son dakikaya bırakmıştıki. Bu soruyu sorar sormaz yüzünde acı bir gülümseme belirdi. Bu güne kadar sanki başka şekilde işlerini bitirebilmişti. Hep en verimli olduğum anlar işi en son dakikaya bıraktığım anlar diye böbürlenip dururdu arkadaşlarına.


Ama bu ne üstesinden gelmesi gereken bir iş nede son güne kadar çalışmadığı bir sınavdı. Bu hayatı boyunca yapmak zorunda kalacağını hiç aklına getirmediği çok ağır bir görevdi. Gördüğü o kötü kabusu bölen o telefon ve sonrasında aldığı o kara haber.


Hayat gerçekten adil değildi. Bu haberin şoku ile evde duramazdı. Kendini dışarı atıp, divane gibi sokakları arşınlayıp durdu. Sahilde oturup güneşin doğuşunu izledi. Onsuz doğan ilk güneş hiç içini ısıtmıyordu. Hissettiği tek şey soğuk ve keskin bir acıydı.


Daha önce yaşadığı onca olay beraber atlattıkları onca vartadan sonra bu sefer olan şey gerçekten akıl alacak gibi değildi. Keşke hastanedeki onca ay boyunca onu dinlemeyip ziyaret etmediğine pişman oldu. Hep buradan çıktığımda bol bol görüşürüz zaten diyip gelmesini engellemişti.


Bunları düşünürken saatin ne kadar ilerlediğini düşündü. Bir an önce eve dönüp arkadaşının cenazesine gitmek için hazırlanmalıydı. Hayatı boyunca olmadığı kadar ağır bu görev için kalan tüm gücü ile yerinden kalktı ve yürümeye başladı. Ama zamanın ne kadar az olduğunu fark edince yürümek yerine koşmaya başladı...


Hiç yorum yok: