28 Eylül 2008 Pazar

There Are Heroes, There Are Super Heroes And There İs This ...

Aslında pek akılımda yazmak yoktu ama sonradan aklımda yazılsa fena olmayacak bir şeyler belirince daha sonra yapılacaklar listesinde pas tutmasına gönlüm razı olmadı. Gerçi bu kararı vermemdeki önemli etkenlerden biri yapacak daha iyi bir şeyin aklıma gelmemeside oldu ama bu konumuzla alakalı (şimdilik malum yazının hangi aşamasında ne yapacağımı bazen yazarken planladığımdan neler olur neler biter bende tam emin olamıyorum) değil.

Neyse efendim aklıma gelen konu; sevdiğim film ve dizi karakterlerinin bir kaçından ve onları sevmemdeki nedenlerden bahsedeyim diyorum. Gerçi kabul etmek gerekir bu kadar subjektif davranabileceğim bir konuda abartı ve normal olmayan ama benim algıda seçicilik ile karaktere eklediğim şeyler olabilir ama oda sanırım yazının ruhuna oldukça uygun bir şey olacaktır.

Richard B. Riddick (Pirch Black & Chronicles Of Riddick)
Katil, suikastçi ve hepsinin birleşimi olarak Pitch Black'te tanıtıldığı gibi "insalar arasında olduğunda" tehlikeli bir yapısı var. Böyle bir insan sevilir mi yada kahraman olabilir mi diye sorular sorulabilir aslında. Ama genel olarak o insanları umursamaz yapısına rağmen çevresinde sevdiği insanların acı çekmesine kolay kolay izin vermeyen yapısı nedeniyle insanı kendine çekebilen bir karakter. Ama yinede çok sıkıştığında yanındakileri satabilecek bir yapısı olması ile bir yandanda her an tetikte olmanıza neden olan insanlara benziyor biraz. Tüm bunlar haricinde kendisini en çekici kılan klasik kahraman yapısının dışında durumun onu kahramanlık yapmaya zorlaması durumu olmuştur benim için.

Spawn (Spawn)
Bana kalırsa değeri bilinmeyen bir filmdir Spawn. Günümüzde yeniden çekilse çok daha fazla hayran kitlesine sahip olabilir ama şimdilik böyle bir ihtimal yok gibi. Her türlü pis işi yapan bir paralı askerin (Al Simmons) son işinde patronu tarafından tuzağa düşürülerek yanarak feci şekilde ölmesi ile başlar olaylar. Ardından yaptığı onca kötülükle direkman cehenneme yollanan Simmons burada şeytanla bir anlaşma yapar ve aşık olduğu karısını tekrar görmek için dünyayı ele geçirmek için kurulan cehennem ordusunun komutanlığını yapmayı kabul eder. Ama bu komutanlık için önce eğitilmesi ve "zırhını" kullanmayı öğrenmesi gerekir. Sırf şu giriş bile aslında Spawn'ı hem sevip hem nefret etmemize yeterli bilgiyi verir. Geçmişinde yaptığı onca berbat işe rağmen karısı için dünyayı feda edebilecek bir adam. Sonunda geldiği hali görüp ona bu gücü verenlerle iyilik adına savaşmayı seçmesi ve geçmişinde sahip olduğu herşeyi kaybetmesi nedeniyle korkusuzca savaşabilecek olması onu mükemmel bir silah haline getirmiştir. Olmak istemek isteyeceğinizden ziyade izlemek isteyeceğiniz bir karakterdir.

John Constantine (Constantine)
Çok sevdiğim filmlerden birinin çok sevdiğim baş karakteri ile devam edelim. Bir adam düşünün sırf ölünce (ki o kadar sigara içip akciğer kanseri olan biri için ölüm çokta uzak bir gelecek sayılmaz) cennete gidebilmek için iyilik yapıyor. İlgi çekici geliyor gerçektende. Kendisine verilen hayaletleri, melekleri ve diğer öteki dünyaya ait yaratıkları görebilme yeteneği/laneti nedeniyle yaptığı bir hatanın bedeli olarak aldığı ve asla kurtulamayacağı cezadan kaçmaya çalışan bir adam. Aslında savaştığı yaratıklar dünyayı ele geçirse o kadar umrunda olmaz yeterki ona dokunmasınlar. Yine bir zoraki kahramanla karşı karşıyayız ama bunun diğlerinden farkı biraz daha mistik oluşu ve ne savaştığı nede yanında olduğu taraf tarafından benimsenmesi.

John McClane (Die Hard 1,2,3 & 4.0)
Bir başka sevdiğim adam ve bir başka zoraki kahraman. Die Hard 3'te Jesus'ın (Samuel L. Jackson) dediği gibi tanrı bile onun ne yapacağını bilemez. Karşısında ise hep inanılmaz detaylı ve zekice plan yapmış süper kötüler bulan sert, inatçı ve çoğu zaman kuralları takmayan memuruz her seferinde tüm zorlukların üstesinden gelmişti. Ayrıca üçüncü film hariç serinin tüm filmlerinde işe bir şekilde aileside karışmıştı. Zaten belli bir noktadan sonra devam edebilmesini sağlayan en önemli unsurda hep bu olmuştu. Ailesi için kendisini feda edebilecek ama onlarla olduğunda ise sürekli kavga edecek bir tipti McClane. Yinede etrafınızda oldumu kendinizi güvende hissetmenize neden olacak bir adamdır. Tabi soyadınız Gruber değilse.

The Terminator (The Terminator 1,2 & 3)
Bu yazıda son olarak bahsedeceğim isim aslında bir android. Hatta serinin ilk filminde baş kötü olan bir android. Gelecekte insanlarla makineler arasındaki savaşta mutlak galibiyeti amaçlayan makineler insanlığın liderini daha doğmadan annesi ile beraber öldürmesi için geçmişe bir android gönderirler. İnsanlığın lideri John Connor'da kendisini ve insanlığı korumak için geçmişe en iyi savaşçısı Kyle Reese'i gönderir. Böylece makineler aslında kendilerine en büyük kazığı atmış olurlar. İronik açıdan bakınca bu durum oldukça ilgi çekmeye yetiyor zaten. Ayrıca serinin her filminde sonunda ne yaparsanız yapın hesaplaşma günü (Judgment Day) bir şekilde gerçekleşiyor. Yani insanlık ne kadar kaçsada savaş bir şekilde oluyor. Ama burda asıl önemli olan Terminator'ün kendi türünden olanlara karşı genç John'u savunması ve bu savunma sırasında androidlik sınırlarını zorlamaya başlayan yapısı. İkinci filmin sonunda kendini erimiş metale batırdığı sahne yada üçüncü filmde John'u öldürmemek için kendini kapaması gibi şeyler bir makinenin yapamayacağı şeyler. Ama her ne yaparsa yapsın o her zaman olağan şüpheli olmaya devam edecek. Çünkü o bir makine ve her zaman aslına dönme ihtimali mevcut.

Yazıya başlarken bunu tek seferde yazıp bitiririm diye düşünmüştüm. Ama daha şimdiden yazı bu kadar uzamaya başlayınca, bunu seri halinde yazmanın daha mantıklı olacağına karar verdim. Zaten daha yazmayı düşündüğüm bir çok karakterde var. Hepsini uzun uzun yazabilmek için bu serinin ilk yazısını Terminator ile sonlandırmak en güzeli.

Hiç yorum yok: