7 Eylül 2008 Pazar

Eski Kafdalı Bir Adamın Zihni

Sabah erken kalkmasına rağmen fazla vakti yoktu. Koştura koştura durağa gitti. Sabah olmasına rağmen son derece sıcak olan hava nedeniyle yol boyunca gömleği terden üstüne yapışmıştı. Zorda olsa otobüse zamanında yetişebilmişti. Bu vapura binmeden önce iskele önünde durup dinlenmesi için biraz zamanı olacak demekti.

Aklında bunlar varken alnından damlayan terlerle beraber kalabalık otobüste yol alıyordu. Otobüste yer bulup oturabilmiş olması ve tüm camların açık olması nedeniyle terlemesi durmuş, biraz biraz kendine gelmişti. Yol tahmin ettiğindende çabuk geçmişti. Neredeyse hiç zaman geçmemiş gibi geldi belki serinlemenin etkisiyle belkide aklının başka yerlerde olması nedeniyle..

İnsanların inmesini bekleyip sırası gelince oda otobüsten indi. Saatine baktı. Tıpkı tahmin ettiği gibi daha zamanı vardı. İner inmez iyot kokulu rüzgarında etkisiyle kendisini sabahtan beri ilk kez bu kadar enerjik hissetti. Sağını soluna baktı. Etraf bir hayli kalabalıktı. Kalabalık hep onu boğacak gibi olurdu. O nedenle hem daha gölge ve serin olan hemde daha boş gözüken iskelenin içine doğru gitmeye karar verdi.

Tam iskele yolu üzerinde yine bedava gazete dağıtanlar vardı. Vapuru beklerken bir şeyleri okumak hiçte fena bir fikir gibi görünmedi ona. Ama nasıl bir şey seçmeliydi okumak için. Tam o sırada ileriden gelen bir ses dikkatini çekti. Satıcılardan biri avaz avaz "gençler için gazete, gençliğin yeni tercihleri hakkında her şey burda" diye bağırarak elinde gazeteyi dağıtıyordu.

Sıkıcı günlük gazetelerdense böyle bir şey okumak şu sıcak sabahta daha güzel gelecekti muhtemelen ona. Aklında bu düşünce ile kararlı adımlarla gazeteciye doğru ilerledi. Dergiden daha geniş ama bildiğimiz gazete kağıdı kalitesinde bir kağıda basılmış 8-10 sayfalık bir şeydi. Eline aldığında doğru seçim yaptığını hissetmeye başlamıştı bile.

Akbilini kullanıp turnikelerden geçip koltuklardan birine oturdu. Ama gazeteyi vapura binene kadar okumamaya karar verdi. Ferah ve rüzgarlı vapur balkonlarında bu dergi ile haşır neşir olmak çok daha çekici gelmişti.

5-10 dakika kadar beklemesinin ardından vapur yanaşmış ve iskelede bekleyenleri almaya başladı. Kalabalıktan sıyrılarak üst kattaki ön kısıma doğru hızlıca ilerledi. Tahmin ettiği gibi henüz insanlar oraya doluşmaya başlamamıştı. Direk geminin en ucuna en yakın 2. sıraya oturdu. Çantasını yanına koydu. Ceketini çıkardı, katladı ve onuda çantasının üstüne koydu.

Artık beklediği an gelip çatmıştı. Şu merak ettiği dergiyi okuyabilecekti. Bakalım gençlik ile arasında çok fazla beğeni farkı var mıydı? Derginin kapağında Testere serisinin yeni filminin afişi vardı. Afişe dikkatli baktıktan sonra şu filmde iğrençlik ve psikopatlıktan ziyade süprizli senaryo yapısına odaklansalar çok daha izlenebilecek bir film olacaktı.

Kapağı çevirdiğinde ikinci sayfada gençlerin sevdiği kıyafetler ve takılar hakkında çok detaylı iki sayfayı kaplayan bir yazının ilk kısmına bakmaya başladı. Bizim zamanımızda en fazla pantolana bir zincir takılırdı şimdi aksesuarlar ne kadar çeşitlenmiş böyle diye mırıldandı belli belirsiz. Hele şu damalı ayakkabılar ve dar siyah pantolanları ha birde o tuhaf saç kesimlerini asla anlayamamıştı zaten. O en fazla saçlarını toptan uzatmış ve kendi haline bırakmış. Ama allah için sakal kesimleri konusunda belkide bu dergige bahsedilenlerden daha ilginç modeller denemişti.

Derginin ortasına geldiğinde (elbise makalesinden sonra bir tam sayfalık bir okul malzemeleri rekalmınada bıyık altı gülerek bakıp hemencecik geçti) spor ve özellikle basketbol hakkında bir yine uzun bir makale onu bekliyordu. Kendisininde izlemekten ve takip etmekten en çok hoşlandığı spor dalı hakkında yeni neslin beğenilerini görmek ve kendisi ile karşılaştırabilmesi ilginç olacaktı.

Yazıyı okurken fark ettiki yeni neslin sevdiği oyuncular sadece sporculukları ile değil tarzları ilede pek çok diğer sporcudan öne çıkan karakterlerdi. O ise her zaman sportif olarak ortaya somut bir şeyler koymuş, o spor dalına saha içinde damgasını vurmuş adamları severdi. Ama önceki makaledeki tarz eğilimlerini görünce bu durumu çokta yadırgamamıştı.

Sondan bir önceki makale ise günümüzde çok tutulan müzik türleri hakkında geniş bir yazıydı. Hemen her tarz için yazılan bir çok grup görünce biraz afallamıştı açıkçası. Kendisi zamanında pek çok grubu en çok bir şarkılar ile tanırken şimdi tvde yada radyoda bir şarkısını duyup bir grubun o zamana kadar çıkardığı tüm albümlere son derece kolay ulaşılabilmesi her ne kadar bu duruma alışkın olursa olsun onu şaşırtmayı başarıyordu. Vay be bir aralar ben bir senede toplam o kadar farklı grubu dinleyemezdim derken yüzündeki sırıtmayı sanırım yanındaki yaşlı teyzede görmüş olmalıki ona tuhaf tuhaf bakıyordu.

Derginin son makalesine geldiğinde gemide Karaköy'e iyice yaklaşıyordu. Bu son makale ise sanal alemde moda olan siteler ve içerikleri ile ilgiliydi. İlk baştaki bir kaç site hemen onunda tanıdığı bildiği yıllardır kendisininde girip çıktığı dizilerdi. Ama listenin ortalarına geldiğinde ise tanıtılmaya başlanan sitelere kelimenin tam anlamı ile Fransız kalmıştı. Hele ekşi sözlük varken Vikipedia ona son derece gereksiz gelmişti.

Tam bunları düşünürken gemi sert bir şekilde sallandı. Etrafına bakındığında geminin iskeleye yanaştığını ve halatlarını attığını gördü. Apar topar ceketini giydi. Çantasını eline aldı. Tam o sırada arkasında bir ses duydu.

"Affedersiniz dergiyi alabilir miyim?" dedi lise çağlarındaki genç bir çocuk. O da "elbette alabilirsin zaten benden çok sana hitap ediyor sanırım bu dergi" dedi yüzünde kocaman bir gülümseme ile.


Hiç yorum yok: