17 Eylül 2008 Çarşamba

Ah Bir Bilsem

Bu blogda daha önce yazdıklarıma eskaza göz atma şansınız olduysa zaman zaman tamamen o an gelen bir hisle plansız programsız yazılar yazabildiğimi görmüşsünüzdür. Buda onlardan biri olacak sanıyorum. Gerçi başlığı yazınca aklımda yazabileceklerim hakkında bir ışık yandı diyebilirim.

Evet ah bir bilsem. Bunu günlük yaşamımda çok fazla kullanır oldum. Belki iş hayatı nedeniyle daha çok dışarı çıktığımdan daha çok gözlem yapabiliyorum. Bununda sonucunda daha fazla şeye şaşabilir oldum. Gerçi pek çok gözlemlediğim şeyi o kadarda derinlemesine düşünme şansım olmuyor. Belki bundan belki biraz asosyal yapıda olan biri olmamdan gördüklerimin bazılarını bir yere oturtamıyorum.

Peki her şeyi anlamak zorunda mıyım diyede sormadan edemiyorum. Ama o kadar gözlem bombardımanına tutuluncada işin zevki bunları anlamlandırmak oluyor. En azından gördükleri beyinde yoğuracaksın ki gözlerin boşuna çalışmamış olacak.

Hatta bazen elde kafa yoracak bir şey kalmadığında sen gördüklerine bir şeyler eklersin. Ama bu yazıda bunlardan değil bu bilememek duygusundan bahsetmek istiyorum. Daha doğrusu gördüklerini anlamdıramayınca insan kendi hakkında ne düşünüyor bu benim asıl kafamdaki konu.

Genelde insanlara ukalalık taslamam (yada belki taslıyorumdurda farkında değilimdir) ama hemen her konuda az yada çok bir fikir söyleyebiliyorum. Ehh bu tür bir alışkanlık kazanan bir bünyenin gördüğü bazı durumlara karşı yorum yapmaya çalışmasıda (şü cümleyi yazarken fark ettimde ben biraz ukalaymışım sanırım) kaçınılmaz oluyor bir yerde.

Fakat her zaman her şey olmasını istediğiniz gibi olmuyor. Bazen gördüğünüz iki insanın yan yana durukenki uyumsuzlukları yada bir kişinin duruşu, hali, tavrı yada konuşması gözünüze takılıyor. Buna bir anlam kondurmak gerekir diyorsunuz. Ama oda ne zihninizin en derinliklerinize insenizde bir türlü aradığınız yani gördüğünüze uygun bir karşılığı bir türlü bulamıyorsunuz.

O anki duyguların en başında biraz kendine sinir geliyor herhalde. Nasıl bu konuda fikrin olmaz neden buna hazırlıklı değilsin diye kendime kızarım. Ardından bilgi dağarcığımın yetersizliğine üzülür kendimi biraz yetersiz hissederim.

En sonunda ise madem bu güne kadar bu konuda eksiklerim vardı. Bunu kapatmak için en iyi şans karşımdaki durumu iyice gözlemleyip detaylarına inip aradığım eksik parçaları bulmaya çalışırım.

Tabi bu uzun uzun anlattığım (hatta biraz daha uzatsam film senaryosu haline bile getirebileceğim) durum yaşarken bir göz açıp kapama anında olup bitiyor.

Zaten hayatın içinde böyle bir anda olan ama insanın en ince ayrıntısına kadar etüd edebildiği pek çok an yok mudur. En azından boş vakitlerde insan kendi ile başbaşa kaldığında bunlar ister istemez düşündüğü şeyler (her insanı kendim gibi algıladım biraz farkındayım. pek çok insna böyle davranmıyor olabilirde ama ben yinede insanların bana benzer hareket ettiği konusunda ümitliyim) olabilir.

Neyse bu çok başka ve belkide ayrı bir yazı konusu olur. Lafı toparlamak gerekirse; bu kadar yazdım ettim bu anlattıklarım bana hayatta bir şey kazandırıyor mu diye sorarsanız, size net bir cevap veremem. En azından bu yazıyı bana yazdırdı diye bir espri yapabilirim. Ama daha ciddi bir cevap aramak gerekirse belki bazen bu anlam arayışı sırasnda yeni şeyler öğrenebiliyorum. Fakat genelde bu durum yolculuk gibi vakit geçirme anlarında başıma geldiğindne en azından zaman öldürme konusunda faydası var diyebilirim.

Yinede bu konu hakkında net bir şey söylemem zor. Keşke tüm nedenleri bilsemde cevaplasam bu soruyu; ahhh bir bilsem :D

Hiç yorum yok: