22 Aralık 2008 Pazartesi

Kaderinden Kaçan Adam

Bu başlığı yazarken aklıma Terminator serisinden John Connor geldi. Annesi onu doğduğu günden itibaren lideri olmak zorunda kalacağı savaştan korumaya çalışmıştı. Sonuçta bu çabaların ne kadar işe yarayacağını 2009 yılında gelecek olan serinin dördüncü filminde görürüz.

Konuya girmek gerekisek; pek çok yazıda hayatın bana biçtiği olgun insan modelinden kaçmaya çalıştığımı anlatıyor yada ucundan kıyısından bahsediyordum. Bu sefer direk bu konuyu ana yemek olarak iredelemek gerek sanırım. Yada daha doğrusu benim bu konuyu irdeleyesim geldi sanırım.

Yıllarca filmlerde, kitaplarda yada sağda solda ne kadar büyürse büyüsün çocuk olabilen insanlara özenirdim. Bu özenti zamanla bana mantıklı bir yaşam tarzı gibi gelmeye başladı. Daha sonra ise zaten çocuğum bu yaşam biçimin kralını yaşıyorum diyerek bu fikre iyice sarıldım.

Fakat zamanın acımasız çarkından bende geçtim. Uzun süre hala daha çocuğum diyerek kendimi avutabildiğim kadar avutmaya çalıştım. Ama sonra öyle bir çağa geliyorki insan artık çocuk olamıyorsun. En fazla ben içimdeki çocuğu öldüremedim diyebileceğin bir duruma geliyorsun.

Bu belki insanın üstüne binecek sorumluluklarından kaçması için bir liman, belki bir safsata bu ama ben bu fikre gönülden bağlıyım. Daha doğrusu ben çocukluluk yapmayı bazen hiç bir şeyi kafama takmadan sadece yapmak istediğim için yapabilmeyi seviyorum.

Sırf sorumluluklarım var diye bu sorumluluklarım dışında kalan zamanlarda yıllarca yapmaktan zevk aldığım başkalarınn boş dediği yada yaramazlık olarak adlandırıldığı şeyleri yapmaktan kendimi mahrum edeyimki. Belki biraz bencilce olarak algılayabilirsiniz ama hayatta zevk aldığımız pek az şey varken neden en çok zevk adlığımız şeyi kendimize yasaklayalım ki.

Hayat zor kabul ediyorum. Hoşuma gitmesede hayatta ilerledikçe üstüme yüklenecek sorumluluklardan kaçmayı düşünmüyorum. Ama bunlar içinde hayatımın en önemli zevklerinden biri olan ve beni ben yapan şeylerden uzaklaşamam. Eğer öyle yaparsam tüm o yükün altına girmenin ne değeri kalır ki. Zaten tüm bunları katlanabilir ve makul kılan kendime bu ödülü verebilmem olabilir.

Peki bu kadar bahsettik ama çocukluktan ne kastettiğimi anlatmadan konuyu noktalarsam sanırım pekte akıllıca bir iş yapmış olmam. Çocukluk benim için en basit anlamı ile özgür olmaktır. Sorumluluklarını değilde kendi zevklerini ön planda tutabildiğim anlardır bu anlar. Yapmak istediklerimde bir mantık aramaktan ziyade eğlence aradığım anlardır.

Bu anları eskiden çok daha fazla yaşarken pek o kadar önemsemezdim. Ama bu tür "kaçamakları" yapabileceğim zamanlar kısıtlandıkça bu anlar benim için çok daha fazla değerli olmaya başladı. Bu iş için ayırabildiğim en ufak anımı bile boşa geçirmek istemiyorum. Hatta bunun için gerekirse plan yapmaya bile razı olabiliyorum.

İşte bu kadar basit gözüken şeyler bazen hayatta tahmin ettiğinizden bile daha değerli olabiliyor. Özelliklede hayata hep çocukların bakış açısı ile bakmaya çalışan biriyseniz bu bakıç açısını kaybetmemek için sık sık pratik yapmak gerekir. Çocukluk asla sadece çocukluk değildir. Yeri geldiğinde bir yetişkine verilebilecek en büyük ödüldür.

2 yorum:

S dedi ki...

bankaci misiniz ? diye sormak istedim yaziyi okuduktan sonra.
ve profilinize bir baktim, oyleymissiniz..
bu nokta atisimin tek sebebiyse su sozdur efendim:

"icimdeki cocugu oldurmek isteseydim eger, bankaci olurdum."

sanirim yanlis meslektesiniz..

CaRtMaNtR dedi ki...

Açıkçası başka meslek seçsemde çok farklı olacağına inanmıyorum ki nispeten banka içinde daha rahat ve eğlenceli bir ortamdayım. Ama düzenli olarak belli bir kalıbın içinde olmak zor geliyor.