21 Ağustos 2008 Perşembe

İskele Önünde On Dakika

Havada sanki titrek bir esinti vardı. Dalları bu sıcakta kuruyup kalmasınlar diye bir annenin çocuğuna yemek yedirirken kaşığı üfleyerek soğutması gibi serinletiyorlardı. Bu havada doğanında kendine bir yerde anne şefkati göstermesi gerekiyordu. Aslında insan böyle söyleyince doğa ana kavramı çok daha anlamlı ve kulağa hoş geliyordu.

Derken bu esinti ile dallarda kuşlarda serinlemeye başlayınca onlarında keyifleri yerine geldi. Adeta bu esintiye teşekkür etmek için çok candan ve neşeli şakıyorlardı. Az önce sıcaktan bir oraya bir buraya koşuşturup kanatlarını açıp kapatıp serinlemeye çalışan kuşların şimdi dallardaki yuvalarında bu hale gelmelerini görmek bile başlı başına günün iyi geçmesine yetecek bir işaretti.

Her ne kadar bu tür işaretlere inanan biri olmasada o ağaçlar ve kuşlar gibi rüzgarla rahatlaması bile içinde bu günün çok güzel geçeceğine dair bir iyimserlik yaratmıştı. Halbuki evden çıkarken böylemiydi. Yüzü asık, yorgun ve uykusuz haliyle adeta ben bu saatte ne yapıyorum dışarda der gibi duruyordu.

Ama hayattaki şu tatlı süprizler onun bu nemrut halini bile yumuşatabilmişti. Bunları düşünürken birden aklına güneş ve rüzgarın iddiaya girdikleri hikaye geldi. Güneş ve rüzgar gökyüzünde muhabbet ederlerken aşağıdan geçen üstü paltolu ve eli şemsiyeli bir adam görmüşler. Birden rüzgar atılmış; "eee güneş efendi var mısın benle iddiaya" demiş. "Ne için iddiaya gireceğiz" demiş güneş. "Şu altımızdan geçen adamın üstünden en çok elbiseyi çıkarmak için iddiaya gireceğiz. Kazanan daha güçlü olduğunu kanıtlayacak" diye anlatmış durumu hınzır rüzgar (vay anlatmaya başlayınca pek bir çocuk masalı tadında oldu) Güneşte iddiayı kabul etmiş ve ilk rüzgarın başlamasına izin vermiş.

Rüzgar tüm gücü ile üflemiş, püflemiş adamı bütün gücü ile çarpmış. Ama adam rüzgarı yedikçe üstündekileri çıkarmak bir yana, üzerindekilere daha çok sarılmış. Rüzgar elbiseleri üzerinden atmak için daha güçlü üfledikçe oda daha çok üstündekilere sarılmış. Sonunda rüzgar pes etmiş ve "hadi seni görelim" demiş güneşe.

Güneş ise tatlı tatlı sıcaklığını arttırmış. Adam sıcakladıkça üstündekileri çıkarmış. Sonunda sadece kısakollu gömlek ve pantolonla kalmış. Rüzgar yenilgiyi kabullenmiş ve güneşin önünde saygı ile eğilmiş.

Sanki bu hikayeden ders alan rüzgar bugün o hikayede yaptıklarını tamir etmek ister gibi gücünü hoyratça değilde şefkatlice üzerimizde kullanıyordu. Bu sırada rüzgar birden deniz tarafından esmeye başladı. Böylece demin serinleten o hafif esinti şimdi tuz kokulu biraz daha güçlü bir melteme dönüşmüştü.

Artık sabahki huysuzluğu bir kenara baya baya keyifli ve erken kalktığı için memnun biri olmuştu. Bu arada uzaktan bir ses duyuldu. Bu yaklaşık 10 dakikadır gelmesini beklediği vapurun iskeleye yaklaşmadan önce çıkardığı sesti. Birden kendine geldi. Sanki bedensiz olarak o ağaçların dallarında kuşlarla dolaşıyorken birden hiçte alışık olmadığı kravatlı resmi kıyafetli bedeni ile iskelenin ağzında buldu kendini.

Yinede gülümsüyordu. Nasıl gülümsemesinki doğanın şefkati bugün onla beraberdi besbelli.

Hiç yorum yok: