20 Ağustos 2008 Çarşamba

Bir Film Çek Pişkin Olsun

Seçim yapmak, hmmm sanırım bu onun en sevdiği şey sayılmaz fakat hayatta öyle anlar gelirki hiç bir şey yap(a)mamak bile başlı başına bir seçim olur. Hem onun hiç bir şey yapmamaya bir niyeti yoktu. Sadece yapılacak en doğru şeyi bulmakta zorlanıyordu.

Hayatta daha zor daha karmaşık ve en önemlisi verilmesi çok daha zor kararlarda vardı ama yinede buda çok boş bir şey değildi be en azından onun için değildi. Aslında başka durumlarda bu durum son derece tırt bi r konu sayılabilirdi onun için. Ama diyorum ya şartlar onu öyle bir duruma koymuştuki bu tırt durum ona içinde çıkılması zor bir ironiye dönmüştü.

Havanın sıcaklığı durumu kolaylaştırmıyordu. Etrafına bakındı. Önünde izlemek için seçmeye çalıştığı filmler duruyordu. Birden aklına ne kadar çok opsiyon varmış fikri aklında belirdi. En güzeli her bir ihtimali ortaya koyup sonunda bir şeylere karar vermeye çalışmak en iyi yolmuş gibi göründü.

Aslında tüm filmleri izlemişti ve işini hem kolaylaştırıyor hemde zorlaştırıyordu. Kolaylaştırıyordu çünkü sonuçta ne seçecekse seçsin sonunda bir süprizle karşılaşma durumu olmayacaktı. Zordu çükü yine hangi filmi seçerse seçsin işin içinde hiç bir süpriz şansı kalmayacaktı. Her neyse bunun üstüne daha fazla felsefe yapmasının durumuna bir yararı olmayacaktı. İşe koyulma vakti geldi.

İlk seçenek Hot Fuzz'dı. İyi bir İngiliz aksiyon-komedi filmiydi. Kendisini ciddiye almayan insanı güldüren ve buna ek olarak vay anasını dedirtebilecek sahneleri ile iyi bir seyirlikti. Hele hele Memur Angel'ın Londra yolundan geri dönmeye karar verdiği ve süper karizma bir süper polise dönüştüğü andan isimlerin aktığı son sahneye kadar olan yaklaşık son 30 dakikalık kısım insanı kendinden alıyordu.

İkinci seçenek yine bir İngiliz filmi olan Snatch'ti. Jason Statham'ı dünya genelinde ilk dikkat çektiği filmlerden biri olması haricinde ilginç kurgusu ve süper eğlenceli senaryosu ile çok güzel bir filmdi. Özelliklede filmin içine zekice yerleştirilmiş sayısız komik yada izlerken sırıtmanıza neden olacak bir ton diyalog ile oldukça çekici bir filmdi aslında.

Seçeneklerde İngiliz olmayan ilk film ise Quentin Tarantino'nun alameti farikasının ürünü olan Pulp Fiction'dı. Aslında bu filmi sırf Samuel L. Jackson'ın infaz sahnelerinin önceden incilden alıntılar yapması nedeniyle bile izleyebilirdi. Bu yetmezmiş gibi John Travolta ve Umar Thurman'ın dans sahnesi yada Bruce Willis'in Ving Rhames'i dükkanın alt katından kurtarmak için samuray kılıcını kapması gibi klasik sahneler içermeside cabasıydı.

Son olaraksa kişisel favor filmlerinden Constantine vardı. Bu filmde Peter Stormare'nin Lucifer performansı bile günde 15 defa izlenebilecek cinstendi. Bununla beraber Constantine'in hayatı ve üzerine yüklenen görevi umursamayan hali ve tavrının bir çekiciliğide yok değildi. Ayrıca yan rollerde zengin kadrosu ile ve gerçekçi ve çarpıcı cehennem tasviri ile görüntü ve senaryo bakımındanda ortalamanın üstüne bir filmdi.

Tüm bunları sayarken yaklaşık bir 30 dakika geçmişti. Ayrıca böyle liste yaparken aklına Along Comes Polly filminde Ben Stiller'ın oynadığı karakter aklına gelmişti. O karakterde bir sigorta satıcısı olarak hayatındaki bazı durumların eksilerini ve artılarını bir liste haline getiriyordu. Keşke o filmde arşivinde olsaydı.

Bak şimdi. Zaten saatte baya oldu, bu saatten sonta filmde izlenmez en iyisi çıkıp şu Along Comes Polly'i bir yerlerden bulup alayım diye düşündü. Evet sonunda karar vermişti. Hayatındaki en tırt durumlardan birinde bile karar vermek bu kadar uzun sürmüş olmasını pek kafaya takmadan cüzdanını aramaya koyulmuştu.

Hiç yorum yok: