16 Mart 2009 Pazartesi

Post-İt Notları #8

- Baktım bu aralar bir şeye odaklanıp ondan bahsedemiyorum (aslında bir konu var ama onu haftaya bugün yazmak istiyorum), Bende aklıma takılan ufak kırıntılardan bahsedeyim diyerek bayadır yazmadığım notlarıma sarılıyorum.

- Son bir aydır aşırı rutin bir hayat yaşadığımdanmıdır nedir haftalar su gibi akar oldu. Uyanıyorum pazartesi sora şak diye perşembe, pat diyede pazar oluyor. Hayır haftaiçi günler geçsin ona itirazım yok. Hatta memnun olurum. Ama şu durum cuma 18.00 ve pazar 23.59 arasında olmazsa çok süper olur.

- Bir önceki maddeye bakınca fark ettimki şu aralar hiç haftasonu tatili dışında bir tatil yaşayamadığımdan zihinsel olarak baya bir fazla yükleme riski ile karşı karşıya gibiyim. Tüm haftanın yorgunluğunu atabilmek için iki gün bana pek yetmiyor sanıyorum.

- Bu haftasonu (taktım haftasonuna haaaa :D ) uzun zamandır izlemediğim kadar çok sayıda film izledim. Açıkçası film seçimlerimin fena olmamasından mıdır nedir farklı tarzlarda filmleri izlerken pek kafam karışmadı. Ama yinede bir kaç hayal kırıklığı yaratan filmde oldu. Onlarıda aşağıda inceleyelim.

- Öncelikle ilk filmi çok ciddi beğeni kazanmış futbolda holiganlığı vurucu bir dille anlatan Green Street Hooligans filminin devamı olan Hooligans 2: Stand Your Ground ile başlamak lazım. Öncelikle filmin kadronun ilk filmdikei kadro ile alakası kalmamış. Sadece ilk filmde ekibin yancılarından olan Dave bu filmde esas eleman olmuş ki bu rol kendisine bir kaç gömlek ağır gelmiş. Filmin zaten bu noktada sırf ilk filmin ekmeğini yemeye çalışan tırt bir devam filmi olduğunu anlıyorsunuz. Birde bu yetmezmiş gibi filmin futbol ve holiganlıkla alakası kalmayıp son derece basit ve kötü bir hapishane filmi haline getirilmiş. Bu filmin yerine Mean Machine filmini tavsiye eder bu maddeyi noktalarım.

- Bir diğer eleştireceğim film ise Jim Carrey'nin yeni felsefik komedisi Yes Man olacak. Aslında kötü bir film demem zor ama Liar Liar yada Bruce Almighty filmlerinden sonra bu tür bir film gelmesi nedeniyle beklentileri karşılamakta zorlanıyor.

- İki eleştiriden sonra sırada çok çok beğendiğim bir filme gireyim. Gösterime girdiği hafta gittiğim Watchmen filminden çok çok memnun kaldım. Alan Moore, V For Vendetta eserini yaratmış biri olarak bu filmin uyarlandığı eserin sahibidir ve tıpkı V'de olduğu gibi bu eserininde sinemaya uyarlanmasından pek memnun olmadığını okudumki sanatçı ruhlu insanlarda bu tür düşünceler aslında mantıklı geliyor. Neyse lafı toparlayıp tekrardan filme dönecek olursak. 1960lı yıllarda ortaya çıkan kahraman grubunun etkisi ile alternatif bir 1985 yılındayız. Kahramanlar artık emekli olmuş dünya ise soğuk savaşın sonunda sıcak savaşın tehditi ile burun burunadır. İşte böyle bir durumda sık sık geçmiş dönüşlerle süslenen sağlam hikayeli ve görsel açıdan çok başarılı bir film Watchmen.

- Baya Atilla Dorsay ile Alin Taşçiyan tarzında köşe yazısı gibi bir şey yazmış oldum ufaktan ufaktan. İnsan kendini kaptarınca bazen böle bombalıyor gibi sanırım. Ama en azından benimki sanatsal filmlerden ziyade daha farklı tarzda filmleri konu ettik. Dur bak ilham geldi bir şeyler daha ekleyeyim.

- Çizgi romanını çok sevdiğim Punisher'ın yeniden yapılan başlangıç filmi Punisher: Warzone ilk filmden iyi olsada yinede bazen sahneleri testere serisi tadında kanlı yapalım derken hafiften komedi yapmışlar. Ama yeni Castle kesinlikle çok daha başarılı olmuş. Ama bu filmdeki kötü Jigsaw (Demin testere benzetmeleri demiştim dimi. Gerçi bu karakter çizgi romanda da var ya neyse) kötü veya korkutucu olmaktan ziyade basit ve komik olmuş. Bu yazki Joker performansından sonra bu konuda zor beğenir oldum haliyle.

- Slumdog Millionaire aldığı 8 oscarın hepsini ayrı ayrı hakkediyor bence. Zaten Danny Boyle'u Trainspotting filminden (Bu filmden bahsedince aklıma hep Ewan McGregor'un düşen uyuşturucularını almak için tuvalete elini soktuğunda girdiği hayal dünyası aklıma geliyor) beri kendisini mümkün olduğunca takip etmeye çalışıyorum. Bu filmdede o sert, akıcı ve hem eğlenceli hemde dramatik sahnelerle insanı etkiliyor.

- Film film oldu yazı ama fenada olmadı gibi en azından bu konuda birikenleri yazmış oldum. Bunları teker teker toplayıp yazmaya kalksam bu aralarki üşengeçlikle yazmam pek mümkün olmazdı herhalde.

- Bu arada dizi olarak son zamanlarda Chuck çok sağlam gitmeye başladı. Her bölümünü zevkle izliyorum. Konusu öyle çok kafayı yormayan eğlenceli ve bol aksiyonlu bir film olmasının yanında kullanılan pek çok şarkınında bölümleri çok daha izlenir hale getirmeside iyi oluyor.

- Şu maddelere bakıyorumda bu aralar kafayı boşalmak için sürekli ekran başına atıyorum kendimi. Hani şu bahsettiğim tatilsizlikten dolayı olan zihinsel yorgunluğu atmak için kafayı normal hayatın dışında şeylerle doldurma yoluna gidiyorum sanırım. Neyse baya biriken şeyleri döktük ettik zaten.

- Son olarak ilk maddede bahsettiğim olay gelecek hafta 25. yaşıma girmemle hayatımın ilk çeyrek yüzyılı ile ilgili bir şeyler karalamak. Sanırım bu konu tembelliğimi yenebilecek derinlikte olabilecek.

5 yorum:

Selin dedi ki...

Çeyrek yüzyıl deyince gözüm korktu birden :-/

CaRtMaNtR dedi ki...

Ehehehe bende korktuğumdan yazacağım zaten. Belki korkunun üstüne gitmenin faydası olur :D

The Metonian dedi ki...

Alan Moore romanlarının sinemaya çevrilmiş hallerinin hepsinde desteğini çekmişti zaten. Tuhaf bir adam (:

masumane 25 yaşı, "çeyrek yüzyıl" diye tarif edersen tabii ürkütücü gelir (: yapmayın böyle şeyler yaşlandığımı hissediyorum ben de (:

Selin dedi ki...

Faydası olursa söylersin, o gün geldiğinde ben de aynı şeyi yaparım o zaman :D

CaRtMaNtR dedi ki...

@melankolikdeli
Evet cidden eserleri konusunda çok hassasmış hatta yapılan filmleride hiç izlememiş. Sanatçı hassasiyeti olsa gerek :D

Bu arada bu yaş mevzusu benide rahatsız etmiyor değil işte böyle dalgaya vurup ört bas edeyim diyorum :D

@sLn
Haftaya pazartesi yazarsam en sonda muhhakkak faydası olup olmadığını söylerim :D