1 Ekim 2007 Pazartesi

Epica Türkiye İzmir Zirvesi - İki Güne Ne Kadar Anı Sığabilir

Bunca zamandır aklımda hep zirve ile ilgili geniş zamanlı bir yazı yazmak vardı. Ama zamansızlık, kişisel işler ve çoğunlukla tembellik nedeni ile ancak bu zamana kısmet oldu. Ha şimdi ne oldu neden bu yazıyı yazmaya karar verdim bilmiyorum. Herhalde vicdanım bu kadar eğlendiğim bir organizasyona karşı bu görevi yerine getirene kadar beni rahat bırakmamaya kesin karar vermişti. Merak etmyein kısmen ciddi bir giriş yapmış olsamda yazının genelini her zaman alışık olduğum neşeli hava ile yazmayı planlıyorum. Gerçi hiç bir zaman çok iyi bir planlamacı olamadım ama neyse. Lafı uzattım iyice konuya girme vaktitdir şimdi.

10 ağustos akşamı evden yola çıkıp Mecidyeköy'e giderken saatime bakayımda bu tarihi anın saati aklıma kazınsın dedim. Ama insan her zaman her istediğine sahip olamıyor. Olmayacak iş olarak olmayı başaran şey saatimin pilinin bitmesi oldu. O anda bilmiyordum ama seyahatimin gelecek kısmında saate hiç ihtiyaç duymadım. Neyse Mecidiyeköy'e bu ufak sorun dışında son derece sorunsuz şekilde vardım. Ardından içinde müdür ve Erdinçle buluşacağım otogar arabasına bindim. Yaklaşık 15 dakika sonası Müdür ve Erdinçlerin durağa geldik. Ondan sonraki kısım ise trafiğinde etkisi ile otogara kadar sanırım uzun geçti. Sanırım diyorum çünkü muhabbete dalınca insan zamanın geçişine pek aldırmıyor. Neyse dönüş biletlerini filanda aldıktan sonra saat 10'da sonunda İzmir yolundaydık. köprüyü geçene kadar yine yoğun bir trafiğin içinde kalmış olsakta Köprü çıkışı durağında Yasin'in bize katılmasıyla İstanbul kadrosu olarak tamamlanıp yola devam ediyorduk.

Daha sonra hararetli bir geyikle iskeleye kadar gittik (hep unutoyrum şu iskelelerin adını) yaklaşık 1 saat kadar kuyrukta bekledikten sonra egzantirik şöförümüz üç feribot dolaşıp sonunda önündne geçipte yüz vermediği feribota bindi. Bizde temiz hava alalım biraz bacaklarımız açalım diye inelim dedik. Ama oda ne Yasin bey uyumaya başlamış bile (hoş yol boyunca hemen hemen herkes müdürle benim haricimde mışıl mışıl uyuyabildi) Yinede temzi hava alma fikrimizden caymadık. Çıktık yukarı ben bir şeyler içeyim dedim müdürlerde tost yemeye karar verdi (sonra o tost başlarına çok iş açtı ama ne olduğunu detaylı anlatmayacağım olayın tarafları isterlerse açıklarlar) Neyse sonra açık tarafa çıkıp soğuk havada kendimize gelip tekrar otobüsümüze bindik.

Bundan sonra Balıkesir'deki Nilüfer tesislerine akdar durmadık sanırsam (o kadar yoldan sonra bende ufak hatalar yapabilirim) Orda sıcak sıcak iki hamburgeri devirip Fener'in yenildiği haberini duyunca bir kendime geldim. Zira uzun boyumun bana yarattığı dezavantajların sayesinde o kadar saat boyunca 30 dakikak filan uyudum uyumadım.

Neyse yol kısmını daha çok uzatmayalım saat sabah 10:30 civarında Aycanlarla buluşucağımız yere indik. Kızlar bizden önce gelen otobüsü bizim otobüs sandıklarından ufak bir hayal kırıklığı yaşamış olsada sonradan bizi gördüklerinde sorun kalmadı. Ardından herkesle tanıştıktan sonra (uykusuz ve yorgun olduğumdan o kısımlarda pek canlı ve hareketli değildim bu nedenlede o an için yine herkesten özür dilerim efendim) Oturup bir çay içtik. Sonrasında ise kalabalık bir grup halinde Gizemlerin evine yürüyüşe geçti. Kendi adıma onca saat oturduktan sonra o yürüyüş nasıl iyi geldi anlatamam. Bu arada İzmirde güzel memleketmiş demeye başlamıştım bile. Eve geldiğimizde ise daha sonrada yanıma kimseyi almama izin vermeyen (o gündne sonra en az iki kere daha bindim o nedenle kesin konuşabilirim) asansörle ilk tek başıma yolculuğumu yaptım. Gizem ve Ayşenur'un evinin Kopkop salonunda hem biraz kendimize geldik. Hemde biraz daha kaynaştık.

Orada tam olarak kaç saat kaldık emin değilim ama sonrasında acıktığımızıda hatırlayarak öğlen yemeği için dışarı çıktık. Önce otobüsle (bu otobüs konusunda İzmirlilerin kent kart olayını kıskandığımı belirtmeden edemeyeceğim. Bizim Akbilden çok daha akıllı ve kullanışlı) ardından yine tabanvay ile mekana ulaştık. Burda bize Nezih'te katıldı. Bu esnada müdüre her ne kadar konuşma yap diye baskı geldiysede beyfendi iki lafı toplayıta şöyle güzel bu yazıya aktarabileceğim kadar aklıma kalan bir şey demedi (kesin bunu okuduktan sonra bana laf sokarsın artık müdür) Sonrasında artık geceyi geçireceğimiz yeri gidip görmek adına mekandan ayrılıp Karşıyaka'nın yolunu tuttuk.

Yıllardır methini duyduğum bir yeri görmek son derece güzeldi. (daha önce demeye başladığım İzmirde güzel memleketmiş söylemlerime bir tane daha ekledim) Biraz arayarakta olsa Müdürün sponsorluğunda (mekanı o buldu masrafları o karşılamadı nedense belirtme gereği hissettim) kalacağımız mekana ulaştık. Müdür - Erdinç, Ben - Yasin ve Büra - Aycan şeklinde odalara ikili olarak yerleştik. Sadece yatağa 10 dakka uznmam bile tüm yorgunluğumu almıştı. Biraz hoş beşten sonra üstümüzü değiştirip akşam yemeği için yola çıktık.

Yemek yolunda ilk firemizide verdik. Gamze'yi bir sonraki günde gelmesi koşulu ile uğurladık. Yemekte güzel güzel balık ve alkol takviyesi yaptıktan sonra Alkol duvarına tam anlamı ile toslayan Ayşenur'un inanılmaz bireysel performansı ile hem çok eğlendik hemde unutulmaz bir akşam geçirdik. Bir ara hafif bir fasılda yaparak yan masaların dikkatini bile çektik o derece. (Bu arada bir kez daha İzmirde güzel memleketmiş dedim)

Yemekten sonra hem muhabbete devam edip hemde alkol alımını sürdürmek adına bara doğru yollandık. Bu arada Tülin'ede tıpkı Gamze gibi yarın görüşme koşulu ile yol verdik. Neyse efendim; barda Ayşenur'un bireysel konuşma performansına yer yer Gizem'de katılarak iyi bir ikili oldular. Ben bu arada Biranın (hakkaten müdürünkini falanda bitireyim derken güzel içtim valla) ve Erdinç'in gazınında etkisi ile kendisiyle dünya düzeni ve politika üzerin çok hararetli bir konuşma yaptım. Bu arada bize Oğuz'da katıldı. (Walla inadından dolayı kendini tebrik ederim. Napptı etti buldu bizi)

Sonrasında Çakırkeyif ikili Gizem ve Ayşenur'u otobüslerine bindirip bizde bir önceki gecenin uykusunuda alalım dedik. Ama kendilerini otobüse bindirip duraktan ayrıldıktan 5 dakika sonra Gizemler'in telefonu ile şaşırdık sarsıldık, kendileri otobüsten inmişler ve eğlenceye devam etmek istiyorlarmış. Bu arada bana gelen kim aramışcell mesajında Murat'ın sesini duyunca dinle bak bu ne dedim. Kendisi sağolsun oradan hareketle babamı aramış. Gece o saatinde birde babama ben Onur'um demiş. Babama durumu izah etmem 1-2 dakika alsada bu komik olay son dererece gülücüğüme gitti. Bu arada çakırkeyif ikiliyi kandırıp evlerine yolladıktan sonra ağır aksak bizde kalacağımız yere gittik. (gecenin o saatinde motor olduğunu görünce bir kez daha İzmirde güzel memleketmiş dedim) Hatta ben Yasin'e hadi iyi geceler diyip direk uyudum. Hemde baya deliksiz bir uyku çektim (hoş o kadar biradan sonra ister istemez o uyku o kadarda deliksiz olmuyor)

Sonraki güne zinde ve İzmirde kalan kısıtlı zamanımızı iyi değerdirme isteğiyle uyandım. Güzel bir kahvaltı yapıp. Ardından çantalarımızı toplayıp çıktık. Sonra teknik zorluklar yaşasakta ekibin geri kalanı ile buluşmayı başardık. Ha unutmadan Tülin ve Gamze'de sözlerini tutarak bize katıldılar.

Öğlen yemeği için buraya kadar gelmişken bir kumru yemeden geçmeyelim düşüncesininde etkisiyle hareket ettik. Gittiğimiz yerde olaya uzak kaldığım için tam göremedim ama sanırsam Tülin müdürü tekmelemiş. Zavallı müdür zirve boyunca kızlardan çok çekti. Hepsi uğraşıp durdular çocukcağızla; sonra hava sıcak açık bir yerde durmayalım diyerekten yine Gizemlerin evine yollandık. Orada kah güldük (özellikle Ayşenur'un videolarına) kah muhabbet ettik. Sonra yine bizim üşenmeyip bulan Oğuz'unda katılmasıyla ayrılmadan önce yemek yiyelim dedik. Migros'ta yapılan aramalar taramalar ve Yasin'inde tavsiyeleri üzerinde hazır köfte ve hazır soslu makarnada karar kıldık. Birazda içecek takviyesi ile eve döndük. Asansörün benle problemi devam ettiğinden ben yine tek çıktım. Sonra müdürün yapılışını gizli çekimle belgelediği yemekleri yerken ben sık sık zehirlenme ve dünyayı ele geçiren yiyecekler konulu espriler yaptım (Artık başınızı şişirdiğim için kusura bakmayın) Yemekten sonra üstümüze çöken rehavetinde etkisiyle Nilüfer'in servise ucu ucuna yetiştik. Sadece bir gün önce yüzyüze tanışabildiğim bu güzel insanlarla çok sıcak bir veda seremonisi gerçekleştirdikten sonra yola çıktık.

Yaklaşık 10 saat süren ve benim yine uyuyamadığım yolculuk sonunda Kavacık'ta Yasinle beraber indim. Onlada vedalaştıktan sonra bir taksiye atlayıp eve gittim. Ben geldiğimde babamda işe gitmek için hazırlanıyordu. Bu sayede kimseyi uyandırma sorununu yaşamadım. Annemin ilk sorusu ise nasıl geçti oldu elbette. Bende İzmirde güzel memleketmiş canım diyerek cevapladım.

Bir haylide geç olsa şu yazıyı yazdımya valla üzerimden büyük bir yük kalktı. Seneye bir başka zirvede buluşup yeniden böyle bir yazı yazabilirim umarım :D

Hiç yorum yok: