4 Nisan 2009 Cumartesi

The Day The World Went Away

Neden?

Nasıl?

Niçin?

Nerede?

Ne zaman?

Kim?

En bilindik sorular. Ama sorular sormak bazen çok nedensiz çok gereksiz geliyor. Bazen insan cevaplar aramaz yada pozitif cevaplar aramaz. Hayatında yeni bir adım atmak için negatif cevaplarda gerekir. Fakat bu başka bir hikaye, şu anın hikayesi değil belki başka bir zamanda başka bir yerde anlatıcağımı umduğum bir şey.

Peki neden bunlardan başladım. Açıkçası pek bilmiyorum ama bu yazının ana temasıda karmaşa ve bazı şeylerin saçmalığıydı kafamda. Bu nedenle aklıma gelen ilk saçma şeyle lafa girmeyi uygun buldum.

Evet bu aralar sorular bana saçma geliyor. Cevaplarını aramayacağım yada öğrenmek istemediğim bir sürü soru dolanıyor aklımda. Kafamı dolduruyorlar ama hiç birinin gözümde tüy kadar değeri yok.

Bunaldığımı hissettiğim dönemlerdeyim. Her şeyin anlamını yitirdiği, gördüğüm duyduğum şeyleri zaman zaman kendimden kilometrelerce uzaktaymış gibi algıladığım bir ruh halindeyim. Bu durumda olan her insan gibi çevre yada kendinle ilgili olan bitenler hakkında muhakeme yapmak insanın pek yapmak istediği şeyler arasında olmuyor.

Her sabah kalktığımda yataktan kalkıp güne başlamak için bir kaç neden arıyorum. Ama son zamanlarda hayaller aleminde kalmamak için kendimi kandırmak eskiye oranlar çok daha zor geliyor. İnsan gerçeklik için kendine yalan söyleyebilir mi? Alın işte cevaplamakla uğraşmak gerekecek bir soru daha.

Bunları yazmama neden olan son olay ise 30 dakika önceydi. Kadıköy'den otobüse binip evime dönüyordum. Bir anda koltuğa oturduğumda kendimi 4-5 sene önceki gibi hissettim. Sanki az önce Avcılar'dan otobüse binip okuldan eve dönmek için yola çıkıyormuşum gibime geldi. Onca yılda hayatta ne değişti peki diye bir soruya takıldı bu seferde kafam.

Verebildiğim en mantıklı cevap artık sırt çantam olmadığı ve düzenli olarak traş olmak zorunda olduğumdu. Böyle ruhsal ve hatta zorlarsak felsefi olacak bir soruya bile bu kadar fiziksel ve hiç zorlanmadan yüzeysel olarak adlandırılacak bir cevap verince sorularda üşendiğimin iyice farkına vardım.

Bıkkınlık ilginç bir şey aslında. Eskiden hayatla mücadele ederdim. Kavga etmekten çekinmezdim. Onca şeyin onca gürültünün bir faydasını görmedim. Sonunda bende olana bitene sabır gösterip kendi halimde, kendi yoluma gideyim dedim. Fakat sabır göstermek kavga etmekten daha büyük mücadele gerektiriyor. İşte bu noktada ne kadar mücedeleden kaçmayan biride olsan bir noktada artık uğraşmaktan bıkıyorsun. Peki bu durumda ne yapabilirsin. Ancak sabah yataktan kalkmanı sağlayacak daha iyi bahaneler ararsın.

Nedir sorun, nedir bu halin sebebi. Bu sorular bile artık beni eskisi kadar motive etmiyor. Hayatı bir şeyler yapmak için motive olması gereken ve anlık doğaçlamalarla gerektiğinde durumdan sıyrılan biri olarak yaşadığımdan artık sorulara cevap aramak için geçmiş labirentine girmeye pek can atmıyorum.

Depresif bir ruh halindemiyim. Pek sanmıyorum. Sadece bahara giriş öncesi havaların değişmesinin benim üzerimdeki etkisidir muhtemelen bu durum. Yinede her bahar bu ruh hali ile 1-2 ay yaşamak kolay değil.

Not 1: Bu yazı tamamen anlık akla gelen konu başlıklarından anlık ve keyfe göre bir sıra ile yazılmıştır.

Not 2: Başlığı bulmamda etksi olan şarkı Nine İnch Nails'dan geldi. Bende ilk Terminator Salvation fragmanında keşfettim

Hiç yorum yok: