28 Şubat 2010 Pazar

The Greatest Con, That He Ever Pulled... Was Making You Believe... That He Is You

Daha önce burada illaki bahsetmişimdir diye düşünüyorum ama madem başlıkta alıntı yaptık, işi garantiye alıp her şeye rağmen bahsedelim. Guy Ritchie filmlerini severim. Lock, Stock and Two Smoking Barrels dışında (Swept Away'i fasulye sayıp liste dışı bıraktığımı belirteyim) tüm filmlerini izlemişim.

Başlık ise belkide izlediklerim arasında hem benim hemde genel olarak herkesin en zayıf halka olarak gösterdiği Revolver'dan. Fakat işin ilginç yanı bu filmin diğer filmlere göre bence zayıf olmasının en önemli belkide en kişisel olarak insanın iç yolculuğunu anlatan filmi olmasıdır.

Peki ne bu konu ve bu başlığı seçtim. Açıkçası bunda filmi yaklaşık 2 saat önce ilk defa baştan sona dikkatlice izlememin etkisi oldu diyebilirim. Bunun yanında son zamanlarda aklıma takılan bir konu ile bu cümlede anlatılan şeyde gayet örtüştü diye düşünüyorum. Umarım anlattıkça aynı düşünceyi burayada aktarabilirim.

Hayat değişir. Daha doğrusu hayatını yaşıyan bizler içinde bulunduğu durumunda etkisiyle ve yaşanılan tecrübelerinde bu denklemi kenarından köşesinden çekiştirmesiyle değişir. Fakat bazı durumlar vardır hayatta siz değişmezsiniz sadece uyum sağlarsınız. Ama bazen o kadar çok uyum sağlarsınızki o uyumlu halinizi gerçek siz sanmanız söz konusu olabilir.

İşte bu noktada filmde başlıkta kullandığım cümlenin geçtiği yerde kafamda bir ışık yandı. Genelde yazı yazarken çoğunlukla gözlemlerimden yolan çıkarım. Son 5-6 aydır ise nerdeyse aydır bir yazı yazmamın sebebide biraz bu. Zannetmeyin ki blog yazma işinden hevesimi aldım o nedenle bıraktım. Sadece bu dönemde yaşadıklarım nedeniyle daha kapalı bir ortamda yaşadığımdan yeterince gözlem yapamaz oldum.

Bu duruma uyum sağlamamın daha doğrusu bu durumu kabullenir hale gelirken fark ettimki beni sınırlyan bu zorluklar ortadan kalktığında bile hala karşımda o sınırlar varmış gibi hareket ediyordum. Son bir aya yakın zamandır önceki dönemlerdeki baskılı ve stresli ortam nedeniyle kafamı toparlayıp dışarıyı gözlemleyemiyordum. Şimdi ise istediğim huzur ortamına sahip olmuşken bunu yapamadığımı fark ettim.

Daha önce bir yerde okumuştum. İnsan bir hastalığı yada problemi olduğunda (hatta okuduğum yerde bunlara ek olarak bağımlılıkta vardı ama burada o kadar derin bir sorunum olmadığından onu parantez içine sokmak daha mantıklı diye düşünüyorum) tedavinin ilk adımı ortada bir problem olduğunu fark edip bunu kabul etmesiymiş.

Açıkçası son zamanlarda sürekli yorgunluğu bahane edip bu durumu kabullenemiyordum. Ta ki son bir kaç gündür. Bu filmede denk gelmişken bakmamın sebebide sanırım konusu hakkında bildiklerim nedeniyle ilgili durum hakkında bana gözlem yapma şansını verecekti.

Fark ettimki uyum sağlamak için terk ettiğin şeyleri yeniden yapmak uzun süre sonra yeniden bisiklete binmek gibiymiş. Yani işin temelini hala vücur refleks olarak hatırlıyor ama tekrar istediğin düzeyde yapabilmek için biraz antreman yapmak gerekiyor.

Bende bu film sayesinde kafama takılan bir konu hakkında fazlasıyla gözlem antremanı yapma şansı buldum. Hazır eskisi kadar fazla zamanımı toplum içinde geçiremiyorken bu açığı filmlerle kapamak genelde hep güzel sonuç vermiştir her deneyişimde.

Neyse gözlem aşamasından bu kadar bahsettik ama sonuçta neye vardık onu açıklayamadık. Dediğim gibi hayatta uyum sağladığımız roller bazen benliğimize fazlasıyla ağır basıyor. Kim olduğumuzu yada ne yapmaktan zevk aldığımızı unutmamıza neden olabilecek sorumluluklarla karşılaşabiliyoruz bazen. Fakat bunların üstesinden gelip yine olduğun kişi olabildiğinde sanırım gerçekten büyümüş daha doğrusu olgunlaşmış olabiliyorsun. Kendini günün sonunda uyumadan önce kendinle hesaplaşırken bulduğunda hala rol yapmıyorsan hayata karşı önemli bir sınavı geçmiş oluyorsun.

Peki ben bunu başarabildim mi. Ne yalan söyleyeyim. Bu bir anda olacak bir şey değil. Böyle durumlar belli süreçlerde olur süreç boyunca olduğun kişiyi unutmamak ve onu korumak için mücadele etmek gerekiyor. Burada zaman zaman hayat beni pes ettiriyor gibi şeylerde yada ben kolay kolay pes etmem gibi şeylerde yazmışımdır. Ama asıl mevzu bunları demek kadar yapabilmek yani günün sonunda ne yaptığın ve ne olduğun önemli.

En azından bunun farkına vardığımdan şimdi her şeyi dengeleme sürecinde mücadeleme devam ettiğimi düşünüyorum ki buda açıkçası kulağıma oldukça hoş geliyor. İnsan ne yöne gittiğini ve neyle karşı karşıya olduğunu bildiğinde direncide artıyor.

Her neyse lafı bu kadar uzatıp aynı noktada dönüp durmuş gibi oldum az biraz ama en azından uzun zaman sonra tekrar bisiklete binmiş biri gibi yeniden eski alışkanlıklarımı kazanıyor gibi hissediyorum kendimi. Nede olsa eninde sonunda önemli olan bisiklete binip istediğin yere gitmek değil mi. Şimdi gitmek istediğim yöne burnu çevirip pedallara asılmaya hazır hissediyorum kendimi.

2 yorum:

Azura dedi ki...

Vuuu!

Oyle oluyor gercekten de. Mesela ben okulu bitireli 1 sene oluyor ve bu sure icinde keyfii kitap okumak disinda her hangi birseye beynimi yormadim ogrenmek icin. Simdi ise biraz ingilizcemi gelistireyim diyip kitaba yoneliyorum ama 5 dakka sonra keyfim kaciyor, kitabi kapatiyorum, kendimi baska seyle oyaliyorum falan. Aliskanligimi kaybettigimi fark ettim. Ayni zamanda arastirma da yapmiyorum hicbirsey hakkinda. Hayat.. :)

CaRtMaNtR dedi ki...

@Azura

Sen direk yerinde gözlemle araştırma yapıyorsun. Ondan dolayı kitap o kadar çekici gelmiyordur sana :D