25 Kasım 2009 Çarşamba

Post İt Notları #10

- Şu Defacto markasının tutumunu anlamıyorum. Jean denilen şeyin her daim vücuda yapışan ve hareketi engeleyen bir yapıda olduğu iddiasını düzenli olarak kullanırlarken acaba geniş kesim lycralı kotlardan haberleri varmı merak ediyorum. Bir önceki reklamları Jean, Amerika'nın şalvarıdır kampanyasıda en az şu anki kadar berbattı bence.

- Bir diğer saçma bulduğum reklamda şu Sensodyne diş macunu reklamında sözde fikirleri sorulan bay ve bayan kullanıcılar. Her nedense her iki reklamda da ürünü öve öve bitiremeyen bu arkadaşların hem tarzları hemde ürünü anlatış tarzlarından yapaylık akması beni sinir ediyor.

- 2012 gibi yönetmeni kötü bir filmin rekor bir giriş yapmasını anlayamadım. Tamam özel efektleri inanılmaz derecede görkemli ve sahici fakat yönetmen Roland Emerich gibi bir klişe kullanım uzmanı olunca her ne olursa olsun işin sonunda kahraman Amerikalı bilim adamı, babacan başkan ve alaycı, dikbaşlı ve hatta gıcık silahlı kuvvetler komutanı benzeri şeyleri görme ihtimalimin yüksek olması bu filme gitmemem için yeterli bir neden.

- İyi film demişken ülkemizde muhtemelen gösterime girmeyecek olan zombi komedisi Zombieland son derece eğlenceli ve çok çok kaliteli müzikleri olan bir film olmuş. Woody Harrelson'ın performansı ile Shaun Of The Dead'den beri gördüğüm korku komedi dalındaki en eğlenceli film ortaya çıkmış.

- Burger King'in menülerin fiyatlarını düşürüp neredeyse eski tek menü fiyatına iki menü verirken menülerini McDonalds'ınki gibi mikroskobik boyutlara getirmşl olmasına ve bunu birde aslında süper kampyanya yapmışlar gibi insanlara yedirmeye kalkmaları çok sinir bozucu. Yaşansın king seçim steakhous menü.

- Modern Warfare 2 son zamanlarda gördüğüm en sıkı oyun olmuş. İlk oyundaki yaratıcı senaryonun üstüne yine film tadında bir hikaye ve Hans Zimmer imzalı müziklerle bezenmiş oyun. Bir bölümde Rusya'daki bir havaalanında masumların öldürülmesini içeren bir bölüm nedeniyle oyun başında bu bölümü oynamak isteyip istemeyeceğimi sormasını anlayamadım. Bunun bir oyun olduğunu anlayamayacak kafadaki insanlar zaten diğer görevlerdende fazlasıyla etkilenecektir.

- Kış dönemi yaklaşıyor olmasına rağmen hala gösterime güzel ve izlemeye değecek (ki benim bir filmi izlemeye değer bulmam çok zor bir olay değildir.) bir filmin olmamasıda şaşırtıcı bir durum. Tamam 2010 ile güzel filmler geliyor ama sezon genelde şu ana kadar çoktan açılmış olmalıydı demeden edemiyorum.

- Son zamanlarda İstanbul'da sık sık görülen aşırı derece yoğun siste çok ilginç bir şey. Normalde sabahları deniz kıyılarında biraz sis olurdu ama tüm gün boyunca bu kadar yoğun sis olmasına ben alışkın değilim pek. Şunun yerine yağmur yağsa daha iyi olacak sanki.

- Tatil nedeniyle normalden daha kısa geçecek haftanın insana sanki 5 günden bile uzunmuş gibi gelmesine sinir oluorum. Ne kötü bir ruh haliymiş anlatamam.

- Twitter ilk çıktığında bana çok anlamsız geliyordu. Hala tam olarak ne gibi bir amaçla kullanıldığını çözmüş sayılmam ama artık eskisi kadar anlamsız gelmiyor bana.

- Muhtemelen bayram ve hemen sonrasında da yazı yazmaya üşeneceğimden şimdiden bu satırları okuyan veya okumayan herkese mutlu ve sağlıklı bir kurban bayramı diler tadilini tadını çıkarırsınız umarım diyerek bu yazıyıda noktalarım.

1 Kasım 2009 Pazar

In The Not Too Distant Future

Başlık son zamanlarda pek çok dizi ve filmde gördüğüm bir cümleden ibaret aslında. En basit anlamı ile yakın bir gelecekte diyebiliriz dilimize çevirmemiz gerekirse. Bu cümleyi son zamanlarda bu kadar sık görünce ister istemez acaba bilimsel anlamda insanlık bir kilometre taşını geçiyorda hala biz farkedemiyoruzda diziler ve filmler ufak ufak bize bunu haber veriyor mu diye düşünmeye başlıyorum.

Hazır düşünmeye başlamışkende (bu aralar fazla düşünmeyip anlık yaşamaya çalışıyorumda) bu noktadan bir şeyler çıkarabilirim diye düşündüm. Sonuç olarakta 20-25 günlük bir süreçte kendi hayatımda yakın gelecekte olacaklardan ziyade daha genel bir açıdan olaya yaklaşayım yakında hayatımıza girmesi muhtemelen neler olacak ana fikirli bir şeyler karalayayım dedim.

Öncelikle eski bir Beylerbeyli olarak Üsküdar ve Marmaray'dan konuya girmek istiyorum. Malum Üsküdar'ın göbeği yıllardır Marmaray çalışması nedeniyle rezil bir halde. Salacak'a kadar uzanan bu rezalet oraların eski halini bilenleri (mesela beni) üzsede sanırım 2-3 sene içersinde bu çalışmalar sonuçlanacak ve Anadolu yakasından Avrupa yakasına denizin altından geçebilir hale geleceğiz. Çok değil bundan 10 sene önce ben bu tür bir şey olmaz diyordum. Hoş hala 2-3 senede mevcut siyasi otoritenin bu porjenin altındna kalkacağına çokta inanamıyorum ama bu bambaşka bir konu buna girersem çıkamayabilirim.

Bir başka kıyak geçeceğim toplu taşıma konusu ise Kadıköy - Kartal metrosu olacak. Bu projede resmi kaynaklara göre 1-2 senede bitecekmiş. Gerçi bu proje yüzünden yıllardır şekli şemali çok düzgün olan canım Beyazevler durağını 25 metrelik bir çukura çevirmiş olmalarından hiç hazzetmesemde söz verdikleri gibi metronun her iki yönünede kara yoluyla gidilebileceğinden çok daha kısa sürede gidilebilecekse bu projeyide sevebilirim.

Daha yakın gelecekte olacak bir şeyse yaklaşık (ney yaklaşığı nerdeyse tam olarak) 2 ay sonra 2010 yılına girecek olmamız. Bunla yada Mayaların 2012 yılının dünyanın sonu olduğu konusu hakkında yorumlara girmeyeceğim. Gerçi Roland Emerich denen felaket filmlerini ısıtıp ısıtıp önümüze sunan yönetmen bozuntusunun son filmi 2012 için uzun bir eleştiri yazabilirim ama onu bile bu paragrafta araya sıkıştırmak bence yeterde artar. Neyse ne diyordum yakında 2010 yılına gireceğiz. Bunun ne önemi var derseniz; çok önemli değil sadece 2009'dan farklı olarak 2010 yılında bayramlar haftasonlarına denk gelmiyor. Böylece potansiyel ekstra tatiller yanmıyor. Hatta 1 Ocak 2010 bile cuma gününe denk geliyor. O derece bereketli bir sene olacak tatil bakımından.

Aslında bu noktada yakın zamanda gösterime girecek filmler, çıkacak oyunlar yada albümlerin bir listesini yapabilirdim ama kısaca önemli olanları yazmak yazıyı okumak isteyenler için daha kolay olacak diye düşündüm. Herşeyden önce 2011 yılında vizyona girmesi planlanan ilk Hobbit filminin adıı burada anmak gerekir herhalde. Yıl sonuna doğru gösterime girecek ve Titanic'ten beri James Cameron'ın üstünde çalıştığı ve fragmanından yola çıkarsak teknik bir başyapıt olma ihtimali olan Avatar ilk sayılması gereken filmlerden. 2010 yazına doğru gelecek Iron Man 2 ve yılbaşında gelecek Sherlock Holmes'te saymazsam olmaz diyeceğim filmlerden.

Dizilere gelirsek henüz başlamamış ve beklediğim ok fazla dizi yok aslında (kusura bakmayın Lost hastatası değilim ne yazıkki) ama yinede Mart ayı civarında geri dönecek olan sakar ajanımsı Chuck'ın adını anmamakta olmaz herhalde

Albüm konusunda ise Epica ve Rammstein'ın yeni albümleri bir süre albüm bekleme ihtiyacı yaratmayacak bende. Yinede dağılan After Forever'ın solisti Floor Jansen'in yeni projesi Revamp bende beklenti yaratacak önemli bir proje olarak öne çıkıyor.

Aslında çok daha fazla şey yazılıp çizilebilirdi ama bir noktadan sonra kendini tekrara girebilecek bir konu olduğundan son olarak umarım yakın gelecekte bizi daha az kazıklayarak adsl hizmeti veren bir internet sağlayıcınada sahip oluruz diyerek yazıyı burada noktalamak en iyisi olacak.