30 Ağustos 2009 Pazar

7

Bukarga tarafından kendim hakkında 7 tuhaf şeyi listemem konusunda mimlenmişim efendim. Ehhh son dönemlerde mimlenme dışındaki anlarda kısa süreli duygu patlamaları yaşamadıkça suya sabuna dokunmadığım gerçeğini göz önüne alınca geçte olsa bu konuyu değerlendireyim dedim. Lafı dahada uzatmadan listeye başlayalım.


1- Çok tuhaf mı bilmiyorum ama mutlu olduğum anlarda nedense geçmişte kendimi kötü hissetiğim anları hatırlarım. Hatta bir anda o durumda olduğumdaki gibi hissederim kendimi. Biraz kendime mi kastım var yoksa iyi zamanların değerini bileyim diye bu kötü zamanlarımı hatırlıyorum o anlarda pek çözemiyorum ama yaz akşamından hafif bir esinti ile içi ürperen insanlar gibi hissediyorum kendimi öyle zamanlarda. Neyseki etkiside tıpkı o esintideki gibi anlık oluyor.


2- Herhangi bir şeye odaklanma konusunda her daim sorun yaşarım. Bu durum özellikle öğrencilik hayatımda hep sorun oldu. Ders sırasında not tutarken yada dersi dinlerken etraftaki eşya yada kişileri inceleyip bu durumu idare edebiliyordum ama iş evde yada kütüphanede ders çalışmaya gelince önümdeki kitap dışında her şeye odaklanabiliyordum. Bu odaklanma sorunu birazda önündeki işte kaçma amacı ile yaptığım bir şeydi sanırım. En azından safi tembellik gibi bir durum olduğunu sanmıyorum. Çünkü daha ilgimi çeken konular mevzu bahis oldumu yada güzel bir roman yada dergi elime geçtimi bunları saatlerce okuyabilirim. Fakat zorla yapmak zorunda olduğum bir şey varsa o konuda ne kadar önemli olursa olsun odaklanmada zorlanırım.


3- İnsanların genel olarak bu doğrudur dediği şeyleri bazen bilerek yapmama gibi bir huyum var. Aslında bu huy daha ziyade bir kaç sene öncesine kadar üzerimde etkisi olan bir şeydi. Sözde koyun gibi sürü psikolojisine başkaldırı niteliğinde farklı olmak için çabar harcayacak bunu yaparkende ilgi çekmek için çırpınan marjinallere benzemeyecektim. Tıpkı tanımlamadıki gibi gerçekleştirmeside zor bir durumdu benim için. Hem farklı olup hemde dikkat çekmemek gibi saçma bir istekte diyebiliriz buna. Bu istek adına yaptığım bir kaç saçmalıktan biride okuma salonlarında çok gürültü var diyerek kışın sınavlara hazırlanmak için yer yer bahçede notları okuduğumu hatırlarım. Halbuki bahçede en az okuma salonlar kadar gürültülüydü. Çok mantıklı yada anlamlı olmayan bunun gibi bir kaç saçma şeyden sonra sanırım bende ufak ufak bu durumdan sıkıldım. Gerçi hala ağrı yada hastalığım dayanılmaz boyutlara gelmedikçe ilaç kullanmamak yada bir sebze sırf sağlığa çok yararlı diye berbat bir tadı olması nedeniyle yememek gibi inatlarım vardır.


4- İnat demişken bir sonraki madde içinde bazen tutan inat damarımdan söz etmem lazım. Aslında bir önceki maddeden de yapı olarak inatçı biri olduğum anlaşılıyordur ama burada o durumu biraz daha açalım. Zaman zamanbir konuda kendi yararıma bile olsa ve ben bunun farkında olsam bile aksi yönde gitme konusunda inat edebilecek bir yapıdayımdır. Yani bir şeyi tam anlamı ile benimsemeden yapmam gerçekten pek kolay olmuyor. Gerçi son yıllarda bu konuda kendimi iyi yönde biraz geliştirdim sanıyorum. Kafama yatmasada bazı durumların yapılması gerektiği konusunda kendimi ikna edebilir oldum.


5- Film izlemeyi sevmemden ve çocukkende aşırı televizyon izlememden dolayı kafamda yerli veya yabancı pek çok filmden sahnenin hatırası kalmıştır. Ha bu kadar sahne neden aklımda kalmıştır yada bunun bana bir yararı var mıdır derseniz olmadığının bende farkındayım ama ne yazıkki bu filmleri insanın beyninin en sünger gibi her şeyi emdiği zamanda izlediğimden ister istemez böyle bir duruma gelmiş oldum. Neyse konuyu dağıtmadan asıl kısma gelirsek ilginç bir şekilde aklımda kalan sahnelerin önemli bir kısmı iyi filmlerin en unutulmaz sahnelerinden ziyade çoğunlukla kötü bulduğum hatta izlerken dalga geçtiğim sahnelerden oluştuğuydu. Sanırım o tür insanı güldüren böyle saçma şey olur mu dedirten sahneleri daha sonra hatırlayıp gülmekte daha fazla hoşuma gidiyor. Bu konuda bana bol bol yardımı dokunan Cüneyt Arkın'ın tarihi filmlerinede buradan bir el sallamak istiyorum.


6- Bu anlatacağım durumdan daha öncede bir kaç yazımda bahsetmiştim ama burdada değinmek uygun olacak sanırım. Efendim ben özellikle ilk defa girdiğim bir ortamda hemen herkes ile ilk defa karşılaşıyorsam hareket eden bir oduna dönüşebiliyorum. Ciddi anlamda etrafımda insanlar konuşurken ben sadece onları izlerken buluyorum kendimi. Halbuki arkadaş çevremin içinde olduğumda gayet konuşabilen ve espri yapabilen bir adamken böyle yabancı ortamlarda bazen dakikalarca ağzımı açamıyorum. En kötüsü mevzu tam üzerinde konuşabileceğin bir yere gelir o anda şunu diyebilirim diye kafanda kurgularsın ve ağzını açıp ilk harfi söyleyeceğin anda sen o kurguyu yapana kadar mevzu değişmiştir ve bir anda alakasız bir şey söyleyeceğini fark edererek susmaya çalışırsın ama ağzndan hafif bir ses çıktığından insanlar sana dönmüştür. Konuya uygun bir şey söyleyip durumu toparlaman gerekir o anlarda doğaçlama yapabilecek biri değilsen (çok şükür genelde ben yapabiliyorum) hayatının en zor 5 saniyesini yaşadığın anlardır.


7- Yine bir önceki maddede doğaçlamadan bahsedince son madde olarak doğaçlamayı ele alayım dedim. Ben hayatta planlı programlı hareket edebilen biri değilimdir. Daha doğrusu bunu denediğim her zaman muhakkak bir şeyi unuttuğumdan (bu noktada bir alkışta Murhpy Kanunlarına) yaptığım planın bana yarardan çok zararı olur. Bu nedenle mümkün olduğunca hayatımda yaptığım her şeyi o anda spotane ve doğaçlama olarak yapmaya çalıştım. Bu her zaman çok mükemmel sonuçlar vermiyor elbette ama hazırlık yapıp başarısız olmaktansa anı kurtarmaya çalışıp başarısız olmayı her daim daha mantıklı bulmuşumdur.

Evet efendim tuhaf biri olduğunu düşünen biri olarak kendi hakkımda aklıma gelen ilk yedi tuhaflıklığı sizle paylaştım umarım o kadarda fazla tuhaf değilimdir :D .

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Karanlık Bir Yazı

Hayat tuhaf daha doğrusu her an her daim hatta zaman zaman istediğin şeyler olmuyor. Olanı kontrol edebilmek mümkün değil. Olmasını istediğin şeyi beklemek iyimserlik mi yoksa hayalcilik mi bunlara ad koyabilmek mümkün değil. Mümkün olan şu anda olana bitene seyirci kalmak.

Genel olarak kaderciyimdir daha doğrusu bir şey oluyorsa neden oluyor yada keşke başka türlü olsa demekten ziyade madem öyle olmuş ona göre devam ederiz der geçerim. Fakat hayat bir noktadan öyle bir baskıya alır öyle bir tam saha pres yaparki dört büyüklere deplasmana gitmiş alt lig takımından beter oluyor insan.

Hani öyle bir haleti ruhiye olurki umursamanda hayat boğar adeta dalga dalga gelir. Kanatlardan gelir, ortadan verkaçlarla gelir, defanstan topu şişirerek gelir, defansın arasın top atarak gelir. Uzun lafın kısası gelirde gelir. Çanakkale geçilmez diye and içsende bu kadar baskı bir noktada bünyede zorlama yapıyor.

Beklentilerini minimize edersin huzurum olsun dersin, gölge etme başka ihsan gerekmez dersin ama o basit o masum huzur bile hayatın veya adaleti 9 derece miyop olmuş kaderin gücüne gider. Huzurunu bile elinden alınır. Artık isyanlık bir durum kalmaz zaten direnmek mücadeleyi kazanamadığından mücadeleden kaçma mücadelesini vermekten isyana takati kalmaz bünyenin.

Hayat tuhaf desem değil, acımasız desem değil, şu hayatın derdi sırf benle desem ben o kadar gereksiz felsefeci biri sayılmam. Neden bilmem ama ben her şeyden kaçtıkça hayat benle mücadeleyi pek bir sevdi.

Daha önce demiş miyimdir bilmem ama zamanında çok agresiftim. Kavgayı severdim. Mücadeleden kaçmazdım. Kolay elde edilen hiç bir şeyin elde tutulmaya değer olduğuna inanmazdım. Yinede ilginçtir insan zaman geçtikçe bu düşünce tarzının sadece zarar ziyan olduğuna karar veriyor.

En azından ben öyle olduğuna inanıp daha az mücadele eden bir yapıya büründüm. Belkide o zaman pes etmiştim ama kendime pes ettiğimi itiraf edemediğimden buna bir anlam yüklemişimdir. Fakat öyle yada böyle eskisi gibi değilim. O zaman hayat daha fazla baskı unsuruna sahipken üstesinden gelebiliyordum.

Şimdi ise artık geri çekile çeklile uçurumun dibine gelmiş gibiyim. Dirensemde kaybedeceğim uçuruma doğru yürüsemde. Tam anlamı ile böyle amerikan filmlerinde büyük finalden önce kahramanın düşmüş hali gibiyim. Filmleri sevmeme neden olan bu durumda her şeyin sonunda güzel bitmesi gerçek hayatta olmayacak kadar filmlere ait bir durum.

Hayatın karanlık yüzü ben sana ne ettimde bana bu karanlık yazıyı yazdırdın acaba

2 Ağustos 2009 Pazar

Hate Hate Hate

Yaklaşık bir hafta kadar önce melankolikdeli tarafından mimlenmişiz. Şu cümleden durumu yeni fark ettiğim zannedilmesin ancak şimdi yazacak duruma gelebildim. Ha niye bu kadar uzun zamanda o duruma geldin diye sorarsanız oda ayrı bir yazının konusu olur (becerebilirsem onuda kısa zamanda yazarım).

Evet efendim mevzuya daha doğrusu mimlendiğimiz konuyu tanıtma kısmına geri dönmek gerekirse; konumuz nefret ettiğimiz şeyler. Bu mimde diğer yazarların yaptığı gibi madde madde ilerlemek bencede en iyisi olacaktır. Liste ise umarım çok çok uzun olmaz.

  • Hazır gündemdeki bir durumdan başlamak gerekirse; bu aralar bunaltıcı seviyede olan sıcaklardan ciddi anlamda nefret ediyorum.
  • Toplu taşımalarda özellikle eritici sıcaklara rağmen etrafındaki tüm camları kapattıran teyzelere karşıda çok iç açıcı duydular beslemiyorum.
  • Senenin şu zamanı geldi hala tatile çıkamamış olmama ve en yakın tatile çıkma tarihimede henüz 22 gün olmasıda ayrıca nefret edilmeye müsait bir durum.
  • İnsanların bir şey az tanınırken ona yaklaşımın başka herkesçe kullanırken başka olmasından hoşlanmıyorum.
  • Hiç bir şey yapmamak için eskisi gibi çok fazla vaktimin olmamasını sevmiyorum.
  • Eskisi kadar çok hobilerime zaman ayıramamakta şikayetçiyim.
  • Yine nostaljik olmak gerekirse yakın geçmişteki kadar okunacak bol dergi olmamasıda hoşuma gitmeyen durumlar arasında.
  • Yazın özellikle akşam saatinde denk gelip izleyeyim bari dediğin bir filmin orasını burasını saçma sapan bir şekilde mozaikleyerek görselliğin canına okuyan anlayışa isyan edesim geliyor.
  • Beklediğim şeylerin gerçekleşme zamanı yaklaştıkça beklemesinin daha zor hale gelmesindende hoşlanmıyorum.
  • İnsan ilişkilerinin iki artı ikinin dört ettiği gibi kesin ve belli bir sonuca çıkmayan karmaşık bir yapısı olması beni bunaltıyor.
  • Kaldırımlarda yada dar yollarda iki üç kişilik gruplar halinde gezerken arkasından gelen insanların acelesi olduğunu ve bu nedenle onları geçmeleri gerektiğini düşünmeyen insan görünümlü yürüyen iskele dubalarına (kilo nedeniyle değilde nereye gittikleri pek belli olmayan yapıları nedeniyle bu benzetmeyi yaptım) sinirlenmemenin bir yolu yok herhalde.
  • Bir şeyi ne kadar istersen elde etmesinin o kadar zor bir şey olması çok berbat bir şey
  • Murphy kanunlarının biraz incelendiğinde aslında abartı değilde gerçekçi şeyler olduğunu fark etmek insanın hayata bakışını kötü yönde değiştiriyor.
  • Böyle bir listeyi uzattıkça uzatabilecek kadar çok nefret edebileceğim şeylerin olmasındanda nefret ediyorum.
Bu bağlayıcı sayılabilecek madde ile listemize son versek iyi olacak gibi. Yoksa nefret ettiğim bir ton şeyi hatırlayıp sosyopat bir yapıya bürüneceğim. Neyse efendim son olarakta madde olarak yazmasamda bu kadar uzun aralıklarla yazı yazdığım için kendime gıcık olmaya başladığımı bu araya sıkıştırarak bu mimide tamamlayalım.